İnsan yaşamı Allah benzeyişinde çok değerli olarak
yaratılmıştır. Bu bölümün başlangıcında Allah’ın insan yaşamına verdiği değeri
ve önemi hep birlikte gördük. Bu değer konusunda ne denli ciddi olduğunu da
özellikle 6.emri okuduğumuzda daha net görebiliyoruz:
“Katletmeyeceksin.”Çık. 20:13; Tes. 5:17
Aslında Allah bu altıncı emirden önce de
katletmenin ne denli büyük bir suç olduğunu ve bunun cezasının katilin ölmesi
şeklinde olduğunu belirtmişti:
“...ve insanın elinden, insan canını döken
her adamın kardeşinin elinden, insan canını arayacağım.
Her kim adam kanı dökerse, onun kanı adam
eliyle dökülecektir; çünkü Allah kendi suretinde adamı yaptı.”Tek. 9:56
Başkasının kanını döken, başkasını öldüren
kişi acaba neden öldürülmeli? Bu konuya farklı açıklamalar getirebiliriz:
Bu kişi kasıtlı olarak bir insanı
öldürmüştür.
Ölen kişinin ailesine büyük zarar ve acı
vermiştir.
Aynı zamanda bütün topluma karşı suç
işlemiştir.
Bütün bu
nedenler önemli olmakla birlikte böyle bir suçu işleyen kişinin ölümle
cezalandırılmasının asıl nedeni onlar değildir. Asıl neden şudur:
Allah tarafından yaratılmış, hem de Allah’ın benzeyişinde yaratılmış bir
yaşam yok edilmiştir.
Burada
cinayet suçunu işleyen kişi her şeyden önce Allah’ın kendisine karşı suç
işlemiştir. Böylesine ağır bir suçun bedelini ancak bu suçu işleyen kişi kendi
yaşamını verecek ödeyebilir. Bir daha geri getirilemeyecek bir can yok
edilmiştir. Kutsal olan bir şey yani insan yaşamı yaşama hakkından yoksun
bırakılmıştır.
Eğer bir
toplum insanın Allah benzeyişinde olduğunu düşünmüyorsa, yaşama olan saygısı
yetersiz kalacaktır. İnsan yaşamına önem verilmeyecek, dolayısı ile bu bütün
insan ilişkilerine de yansıyacaktır. Özellikle son zamanlarda üretilen
filmlerde gösterilen şiddet buna en güzel örneği yansıtmaktadır. İnsanlar adeta
bir oyuncak gibi fırlatılıp atılmakta, öldürülüp yok edilmektedir. Bütün bu
üretimlerin arkasında Yaradan’ın benzeyişinde yaratılmış insanoğluna verilen
değerin ne denli az olduğudur. Yaradan tanınmayınca yaratılan hiç tanınmaz.
Günümüz
gazete ve televizyonlarda sürekli olarak önemsiz nedenlerle insanların
birbirlerine kıydıklarını okuyor ve seyrediyoruz. Bütün bu olaylar yine aynı
bilinçsizliğin sonuçlarıdır. İnsanın Allah benzeyişinde yaratıldığı, Allah
tarafından yaşamına ne kadar değer verildiği öğretilmemekte ve bu nedenle de
bilinmemektedir.
İnsanların bu denli kolayca birbirlerini öldürmemeleri, Allah’ın verdiği her
yaşama saygı göstermeleri için öldüren kişiye öldürülme cezası gibi ağır bir
ceza buyurulmuştur. Allah adil bir Allah’tır ve kasten adam öldürmek gibi bir suç
için hoş gürü göstermesi mümkün değildir.
1. ÖLÜM CEZASININ UYGULANMASI KONUSUNDA KUTSAL KİTAB’IN YÖNLENDİRİŞİ
a) Ölüm cezası hiçbir biçimde normal bir vatandaş tarafından verilemez ve
yerine getirilemez.
Böyle bir düşünce
kan davası dediğimiz ve sonu gelmez cinayetleri beraberinde getiren durumu
ortadan kaldırmak içindir. Öldürülen kişinin ailesi kendi başına gidip karşı
taraftan öç almak isteyebilir. Bu başka masum kişinin canını kıymaktan başka
bir şey değildir. Kin, nefret ve ölüm birbirini izler durur. Ne yazık ki,
21.yy’a girdiğimize rağmen eski çağlarda olduğu gibi hala kan davası
sürmektedir. Anadolu’muzda hala bu dertten yaralı aileler bulunmaktadır. Gerçek
adalet, hiçbir zaman öldüren kişinin ailesinden hiç suçu olmayan birini öldürmekle
yerini bulmaz.
Ölüm
cezasını yerine getirmek ancak Allah’ın yetki vererek o ülkenin başına koyduğu
devletin tekelinde bulunmalıdır. Eski Antlaşma’da hüküm olarak konulan ölüm
cezası cinayetleri engelleme, suçsuzları koruma ve Allah’ın halkını kasten
başka ilahlara ibadet etmekten korumak içindi. Özetleyecek olursak
Kutsal Kitab’ın açıklamalarına göre genelde idam, kasten ve bilinçli bir
biçimde adam öldüren kişi için söz konusudur. Bu ceza ancak devletin yargı
organlarınca yargılama sonucu verilebilir. Bunun dışında herhangi bir ülke
yönetimi tarafından o ülkede politik karşıtlar için, ya da varolan zulmedici
bir yönetimin sürekliliği için ölüm cezası verilmesi Kutsal Kitab’a göre aykırı
bulunmaktadır.
b) Ölüm cezasının verilebilmesi için tanıklar gerekir.
Ölüm
cezasının verilebilmesi tanıkların varlığına bağlıdır. Böylesine önemli bir
kararın verilmesi konusunda bir kişinin tanıklığı yetersizdir:
“Bir
adam insan vurursa, katil şahitlerin ifadesiyle öldürülecektir; fakat bir canın
ölmesi için tek şahit şahadet etmeyecektir.” Say. 35:30
“Ölecek
olan adam iki şahidin, veya üç şahidin sözü ile öldürülecek; bir şahidin sözü
ile öldürülmeyecektir.” Tes. 17:6
Adalet çok dikkatli ve tam yerli yerinde uygulanmalıdır. Ölüm cezası vermek
oldukça önemli bir konudur. Eğer yanlış bir tanıklık nedeni ile bir kişinin
ölümüne neden olan kişilerin de ölüm cezasına tabi olacakları hatırdan
çıkarılmamalıdır:
“Eğer
bir adama karşı kötülük hakkında şahadet etmek üzere, ona karşı yalancı bir
şahit kalkarsa, o zaman aralarında dava olan iki adam Rab’bin önünde, o
günlerde olan kahinler ve hakimlerin önünde duracaklar; ve hakimler iyice
araştıracaklar; ve işte, eğer şahit yalancı şahitse, ve kardeşine karşı yalan
yere şahadet etmişse, o zaman kardeşine yapmağı düşündüğü ne ise kendisine
yapacaksınız; ve aranızdan kötülüğü kaldıracaksın.” Tes. 19:1619
c) Bir katil için hiçbir alternatif ceza
yoktu.
Bir
başka kişiyi kasten öldüren kişi için ölüm cezasından kaçabilmesini sağlayacak
hiçbir alternatif ceza bulunmamaktaydı:
“Ölüme
müstahak olan katilin canı için de diyet almayacaksınız; fakat mutlaka
öldürülecektir.” Say. 35:31
O
dönemdeki mevcut Mezopotamya yasalarına göre bir başkasını kasten öldüren bir
zengin para ödemek kaydı ile bu cezasından kurtulabiliyordu. Zengin kişi
böylelikle adam öldürse bile kendisi ölümden kurtulmayı başarabiliyordu.
Fakirlerin ise böyle bir şansı yoktu. Eski Antlaşma’ya baktığımızda böyle bir
yaklaşım görmüyoruz. Daha öncede belirttiğimiz gibi Allah insan yaşamına
gerçekten çok büyük önem vermektedir. Bu nedenle böyle bir uygulamanın ortaya
çıkması gerekiyordu. Yoksa zenginliklerine güvenen ya da hiçbir şeyden korkusu
olmayan insan sürekli olarak başkalarına eziyet edebilecek ve hatta istemediği,
hoşlanmadığı kişileri yok edebilecekti. Kasten adam öldürmeye ceza olarak idam
bu tarz suçların sürekli olarak işlenmemesi için oldukça etkin bir uygulama
olmuştur.
d) İnsan yaşamına son vermek idamı
beraberinde getirmektedir.
Mezopotamya ve Hitit
yasalarına göre bir başkasının mal varlığına göz koymak ve gasp etmek gibi
suçlar da ölüm cezasını gerektiren suçlardı. Oysa Eski Antlaşma’da mala göz
koyma, gasp gibi suçların cezası ölüm cezası değildir. Burada yaşama son vermenin
ölüm cezasını beraberinde getirmesinin önemi yaşamın kutsallığında yatmaktadır.
Antik Çağ tarihi uzmanları genel olarak o dönemde en üstün yasaların Eski
Antlaşma’da bulunduğunu söylemektedirler. Aynı zamanda insan yaşamına verilen
değer açısından da Eski Antlaşma en üst seviyede yer almaktadır. Allah insanı
kendi benzeyişinde yaratmış ve insana bütün yaratıkları arasında çok özel bir
yer vermiştir.
2. ÖLÜM CEZASI
KONUSUNDA ÇAĞDAŞ TARTIŞMALAR
Günümüzde birçok
kişi ölüm cezalarının karşısında yer almaktadırlar ve özellikle ortak olarak şu
aşağıdaki noktalar üzerinde durmaktadırlar:
a) Böylesine büyük bir cezanın verilmesi barbarlıktan başka bir şey
değildir. Böylesine vahşice işlenilmiş bir suça vahşice işlenilmiş başka bir
suçla ceza verilmektedir.
Allah
hiçbir zaman insana baskı ve zulmü hoş gören yasaların savunuculuğunu yapmaz.
Ancak Allah toplumunun gerçekten esenlik içinde yaşamasını arzulamaktadır.
Bunun içinde insanlığı başıboş bırakmamıştır. Eğer bir toplumun içinde kasten
insan öldüren kişilere ağır bir ceza verilmiyorsa, bu toplumda gittikçe insan
saygısı, insan sevgisi azalmaya başlar. Önüne gelen bir başkasının canına kıyma
hakkını kendinde bulur. Bu insanın kendi yaradılışında vardır. Yaşama verilen
saygının değeri yaşamı korumanın, koruyabilmenin yolundan geçer. Böylesine ağır
bir suçu işlemeye girişen kişinin ödeyeceği bedelin kendi canından olacağını
bilirse bu suçu işlemekten vazgeçebilir. Bu gerçekten insan hayatını koruyucu
oldukça etkin bir yasadır.
b) Eğer yanlış bir kişi
öldürülürse ne olacaktır?
Her zaman yanlış bir kişinin ölüm cezası ile cezalandırılma durumu söz
konusu olabilir. Katilin kim olduğu konusunda şüpheci ve araştıran bir yargı
sistemi olması oldukça gerekli bir şeydir. Eski Antlaşma’da bu konuda kesin
sonuçlar aranmaktadır. Özellikle tanıkların istenmesi bu nedendendir. Olayın
aydınlanması için görgü tanıklarının olması çok önemlidir. Aynı zamanda
tanıkların dürüstlüğü de bir başka konudur. Bir kişinin başkasını öldürüp
öldürmediği konusunda bir kuşku varsa, net olarak bir bilgi yoksa, kesin bir
karara varılamıyorsa ölüm cezası verilmesi söz konusu olamaz.
c) Adam öldürenleri
hapis cezasına çarptırmak daha insani olacaktır
Acaba bu gerçekten doğru mu? Bugünkü anlamına göre, Kutsal Kitap
dönemlerinde kişileri hapis etmek kavramı yoktu. Günümüz hapishanelerini gözden
geçirdiğimizde kişileri hapis cezası ile cezalandırmak kesin bir ceza değildir.
Bu tarz görüş öne sürenlere şöyle cevap verilebilir. Allah benzeyişinde
yaratılmış bir insanın bütün yaşamını demir parmaklıklar arkasında geçirmesi,
onun bütün özgürlüklerinin elinden alınmış olarak yaşaması daha insani midir?
d) Allah sevgi
Allah’ıdır. Karşılık vermek ve intikam almak gibi barbarca davranışlar O’nun
karakter yapısına uymaz
Allah’ın karakterine baktığımız zaman yalnız tek bir karakteri ile karşı
karşıya kalmıyoruz. O hem çok seven bir Allah’tır hem de çok adil bir
Allah’tır. Yalnız Allah’ın sevgi yönünü ele alıp O’nun adil, adalet sahibi ve
aynı zamanda yargı gününün sahibi olan Allah olduğunu unutmak sahte, yanlış
Kutsal Kitap’tan açıklanmadığı bir Allah’ı adeta iyi bir şekilde tanıyamamak
demektir.
Evet,
Allah intikam alan, ya da her şeyin karşılığını almak için köşede bekleyen bir
Allah değildir. Ama Allah aynı zamanda günahtan nefret ettiğini söylemektedir.
Günahın karşılığında bir ceza sistemini daha başından itibaren koymuştur.
Allah’a karşı işlenilen çok büyük suç ise O’nun isteyerek, beğenerek yarattığı
canı öldürmektir. Eğer Allah öldürmeye karşı bir ceza sistemi oluşturmasaydı o
zaman kendi adalet kavramı çelişkili olacaktı. Oysa sevgisiyle bütün evreni
kuşatan, adaletiyle de yine bütün evreni kucaklamaktadır. Bu cezanın verilmesi
Allah’ın kendi karakterine ne denli sadık olduğunu göstermektedir.
SONUÇ
Burada üzerinde durulması gereken en önemli konu insan yaşamına verilen
değerdir. Allah insanı kendi benzeyişinde yaratmıştır. Bu nedenle kasten insan
öldürmek Allah’a karşı en büyük suçtur. Bir insanın yaşamını kasten sona
erdirmek, bu işlemi yapan kişinin yaşamının da sona ermesini gerektirmektedir.
Bu Allah’ın insan yaşamına verdiği değeri korumanın yoludur. Çünkü dünya
üzerinde gerçekler vardır. Bu gerçeklerden biri de Allah benzeyişindeki insanın
zaman zaman ne denli sınırsız davranışlara yöneldiğidir. Eğer Allah yasası bu
tarz buyruklarla donatılmasaydı, insan kendi nesli içinde büyük bir tehlike
oluşturacaktı. Bugün bütün bu Allah yasasına rağmen ve modern dünyanın
yasalarına rağmen insan tam olarak dizginlenmemiş, halen yakıp yıkmakta ve
öldürmektedir. Oysa Allah yasasının amacı yaratılanın yaradılışına layık bir
biçimde yaşaması için korumak ve yaşayabileceği toplumsal çevreyi
oluşturabilmektir.
|