Ana Sayfa Künye Biz Kimiz Bize e-posta gönderin Abonelik
İlginç Seri
Aktüel
Sizin Sayfanız
Gündem
Arşiv
Çeşitli Siteler
Kilise Adresleri

Merhaba Konuları

Babasının Kızı

Boyun Eğmek

Bozuk saat

Ne kadar Özgürüz

Hataları Bulmak Kolay

Tanrıyı Sevmek

Seni Bekliyorum

Dedikodu

Paraklitos

Ötenazi Kimin elinde?

İntihar Etmek

Savaşlar Neden?

İznik Konseyinde Neler Oldu?

 

 

 

 

 

 

 

 

İdam Kimin Suçu?

 

İnsan yaşamı Allah benzeyişinde çok değerli olarak yaratılmıştır. Bu bölümün başlangıcında Allah’ın insan yaşamına verdiği değeri ve önemi hep birlikte gördük. Bu değer konusunda ne denli ciddi olduğunu da özellikle 6.emri okuduğumuzda daha net görebiliyoruz:

“Katletmeyeceksin.”Çık. 20:13; Tes. 5:17

Aslında Allah bu altıncı emirden önce de katletmenin ne denli büyük bir suç olduğunu ve bunun cezasının katilin ölmesi şeklinde olduğunu belirtmişti:

“...ve insanın elinden, insan canını döken her adamın kardeşinin elinden, insan canını arayacağım.

Her kim adam kanı dökerse, onun kanı adam eliyle dökülecektir; çünkü Allah kendi suretinde adamı yaptı.”Tek. 9:56

Başkasının kanını döken, başkasını öldüren kişi acaba neden öldürülmeli? Bu konuya farklı açıklamalar getirebiliriz:

Bu kişi kasıtlı olarak bir insanı öldürmüştür.

Ölen kişinin ailesine büyük zarar ve acı vermiştir.

Aynı zamanda bütün topluma karşı suç işlemiştir.

            Bütün bu nedenler önemli olmakla birlikte böyle bir suçu işleyen kişinin ölümle cezalandırılmasının asıl nedeni onlar değildir. Asıl neden şudur:

Allah tarafından yaratılmış, hem de Allah’ın benzeyişinde yaratılmış bir yaşam yok edilmiştir.

            Burada cinayet suçunu işleyen kişi her şeyden önce Allah’ın kendisine karşı suç işlemiştir. Böylesine ağır bir suçun bedelini ancak bu suçu işleyen kişi kendi yaşamını verecek ödeyebilir. Bir daha geri getirilemeyecek bir can yok edilmiştir. Kutsal olan bir şey yani insan yaşamı yaşama hakkından yoksun bırakılmıştır.

            Eğer bir toplum insanın Allah benzeyişinde olduğunu düşünmüyorsa, yaşama olan saygısı yetersiz kalacaktır. İnsan yaşamına önem verilmeyecek, dolayısı ile bu bütün insan ilişkilerine de yansıyacaktır. Özellikle son zamanlarda üretilen filmlerde gösterilen şiddet buna en güzel örneği yansıtmaktadır. İnsanlar adeta bir oyuncak gibi fırlatılıp atılmakta, öldürülüp yok edilmektedir. Bütün bu üretimlerin arkasında Yaradan’ın benzeyişinde yaratılmış insanoğluna verilen değerin ne denli az olduğudur. Yaradan tanınmayınca yaratılan hiç tanınmaz.

            Günümüz gazete ve televizyonlarda sürekli olarak önemsiz nedenlerle insanların birbirlerine kıydıklarını okuyor ve seyrediyoruz. Bütün bu olaylar yine aynı bilinçsizliğin sonuçlarıdır. İnsanın Allah benzeyişinde yaratıldığı, Allah tarafından yaşamına ne kadar değer verildiği öğretilmemekte ve bu nedenle de bilinmemektedir.

            İnsanların bu denli kolayca birbirlerini öldürmemeleri, Allah’ın verdiği her yaşama saygı göstermeleri için öldüren kişiye öldürülme cezası gibi ağır bir ceza buyurulmuştur. Allah adil bir Allah’tır ve kasten adam öldürmek gibi bir suç için hoş gürü göstermesi mümkün değildir.

1. ÖLÜM CEZASININ UYGULANMASI KONUSUNDA KUTSAL KİTAB’IN YÖNLENDİRİŞİ

a) Ölüm cezası hiçbir biçimde normal bir vatandaş tarafından verilemez ve yerine getirilemez.

          Böyle bir düşünce kan davası dediğimiz ve sonu gelmez cinayetleri beraberinde getiren durumu ortadan kaldırmak içindir. Öldürülen kişinin ailesi kendi başına gidip karşı taraftan öç almak isteyebilir. Bu başka masum kişinin canını kıymaktan başka bir şey değildir. Kin, nefret ve ölüm birbirini izler durur. Ne yazık ki, 21.yy’a girdiğimize rağmen eski çağlarda olduğu gibi hala kan davası sürmektedir. Anadolu’muzda hala bu dertten yaralı aileler bulunmaktadır. Gerçek adalet, hiçbir zaman öldüren kişinin ailesinden hiç suçu olmayan birini öldürmekle yerini bulmaz.

            Ölüm cezasını yerine getirmek ancak Allah’ın yetki vererek o ülkenin başına koyduğu devletin tekelinde bulunmalıdır. Eski Antlaşma’da hüküm olarak konulan ölüm cezası cinayetleri engelleme, suçsuzları koruma ve Allah’ın halkını kasten başka ilahlara ibadet etmekten korumak içindi. Özetleyecek olursak Kutsal Kitab’ın açıklamalarına göre genelde idam, kasten ve bilinçli bir biçimde adam öldüren kişi için söz konusudur. Bu ceza ancak devletin yargı organlarınca yargılama sonucu verilebilir. Bunun dışında herhangi bir ülke yönetimi tarafından o ülkede politik karşıtlar için, ya da varolan zulmedici bir yönetimin sürekliliği için ölüm cezası verilmesi Kutsal Kitab’a göre aykırı bulunmaktadır.

b) Ölüm cezasının verilebilmesi için tanıklar gerekir.

            Ölüm cezasının verilebilmesi tanıkların varlığına bağlıdır. Böylesine önemli bir kararın verilmesi konusunda bir kişinin tanıklığı yetersizdir:

            “Bir adam insan vurursa, katil şahitlerin ifadesiyle öldürülecektir; fakat bir canın ölmesi için tek şahit şahadet etmeyecektir.” Say. 35:30

            “Ölecek olan adam iki şahidin, veya üç şahidin sözü ile öldürülecek; bir şahidin sözü ile öldürülmeyecektir.” Tes. 17:6

            Adalet çok dikkatli ve tam yerli yerinde uygulanmalıdır. Ölüm cezası vermek oldukça önemli bir konudur. Eğer yanlış bir tanıklık nedeni ile bir kişinin ölümüne neden olan kişilerin de ölüm cezasına tabi olacakları hatırdan çıkarılmamalıdır:

            “Eğer bir adama karşı kötülük hakkında şahadet etmek üzere, ona karşı yalancı bir şahit kalkarsa, o zaman aralarında dava olan iki adam Rab’bin önünde, o günlerde olan kahinler ve hakimlerin önünde duracaklar; ve hakimler iyice araştıracaklar; ve işte, eğer şahit yalancı şahitse, ve kardeşine karşı yalan yere şahadet etmişse, o zaman kardeşine yapmağı düşündüğü ne ise kendisine yapacaksınız; ve aranızdan kötülüğü kaldıracaksın.” Tes. 19:1619

c) Bir katil için hiçbir alternatif ceza yoktu.

            Bir başka kişiyi kasten öldüren kişi için ölüm cezasından kaçabilmesini sağlayacak hiçbir alternatif ceza bulunmamaktaydı:

            “Ölüme müstahak olan katilin canı için de diyet almayacaksınız; fakat mutlaka öldürülecektir.” Say. 35:31

            O dönemdeki mevcut Mezopotamya yasalarına göre bir başkasını kasten öldüren bir zengin para ödemek kaydı ile bu cezasından kurtulabiliyordu. Zengin kişi böylelikle adam öldürse bile kendisi ölümden kurtulmayı başarabiliyordu. Fakirlerin ise böyle bir şansı yoktu. Eski Antlaşma’ya baktığımızda böyle bir yaklaşım görmüyoruz. Daha öncede belirttiğimiz gibi Allah insan yaşamına gerçekten çok büyük önem vermektedir. Bu nedenle böyle bir uygulamanın ortaya çıkması gerekiyordu. Yoksa zenginliklerine güvenen ya da hiçbir şeyden korkusu olmayan insan sürekli olarak başkalarına eziyet edebilecek ve hatta istemediği, hoşlanmadığı kişileri yok edebilecekti. Kasten adam öldürmeye ceza olarak idam bu tarz suçların sürekli olarak işlenmemesi için oldukça etkin bir uygulama olmuştur.

d) İnsan yaşamına son vermek idamı beraberinde getirmektedir.

          Mezopotamya ve Hitit yasalarına göre bir başkasının mal varlığına göz koymak ve gasp etmek gibi suçlar da ölüm cezasını gerektiren suçlardı. Oysa Eski Antlaşma’da mala göz koyma, gasp gibi suçların cezası ölüm cezası değildir. Burada yaşama son vermenin ölüm cezasını beraberinde getirmesinin önemi yaşamın kutsallığında yatmaktadır. Antik Çağ tarihi uzmanları genel olarak o dönemde en üstün yasaların Eski Antlaşma’da bulunduğunu söylemektedirler. Aynı zamanda insan yaşamına verilen değer açısından da Eski Antlaşma en üst seviyede yer almaktadır. Allah insanı kendi benzeyişinde yaratmış ve insana bütün yaratıkları arasında çok özel bir yer vermiştir.

2. ÖLÜM CEZASI KONUSUNDA ÇAĞDAŞ TARTIŞMALAR

          Günümüzde birçok kişi ölüm cezalarının karşısında yer almaktadırlar ve özellikle ortak olarak şu aşağıdaki noktalar üzerinde durmaktadırlar:

a) Böylesine büyük bir cezanın verilmesi barbarlıktan başka bir şey değildir. Böylesine vahşice işlenilmiş bir suça vahşice işlenilmiş başka bir suçla ceza verilmektedir.

            Allah hiçbir zaman insana baskı ve zulmü hoş gören yasaların savunuculuğunu yapmaz. Ancak Allah toplumunun gerçekten esenlik içinde yaşamasını arzulamaktadır. Bunun içinde insanlığı başıboş bırakmamıştır. Eğer bir toplumun içinde kasten insan öldüren kişilere ağır bir ceza verilmiyorsa, bu toplumda gittikçe insan saygısı, insan sevgisi azalmaya başlar. Önüne gelen bir başkasının canına kıyma hakkını kendinde bulur. Bu insanın kendi yaradılışında vardır. Yaşama verilen saygının değeri yaşamı korumanın, koruyabilmenin yolundan geçer. Böylesine ağır bir suçu işlemeye girişen kişinin ödeyeceği bedelin kendi canından olacağını bilirse bu suçu işlemekten vazgeçebilir. Bu gerçekten insan hayatını koruyucu oldukça etkin bir yasadır.

b) Eğer yanlış bir kişi öldürülürse ne olacaktır?

Her zaman yanlış bir kişinin ölüm cezası ile cezalandırılma durumu söz konusu olabilir. Katilin kim olduğu konusunda şüpheci ve araştıran bir yargı sistemi olması oldukça gerekli bir şeydir. Eski Antlaşma’da bu konuda kesin sonuçlar aranmaktadır. Özellikle tanıkların istenmesi bu nedendendir. Olayın aydınlanması için görgü tanıklarının olması çok önemlidir. Aynı zamanda tanıkların dürüstlüğü de bir başka konudur. Bir kişinin başkasını öldürüp öldürmediği konusunda bir kuşku varsa, net olarak bir bilgi yoksa, kesin bir karara varılamıyorsa ölüm cezası verilmesi söz konusu olamaz.

c) Adam öldürenleri hapis cezasına çarptırmak daha insani olacaktır

Acaba bu gerçekten doğru mu? Bugünkü anlamına göre, Kutsal Kitap dönemlerinde kişileri hapis etmek kavramı yoktu. Günümüz hapishanelerini gözden geçirdiğimizde kişileri hapis cezası ile cezalandırmak kesin bir ceza değildir. Bu tarz görüş öne sürenlere şöyle cevap verilebilir. Allah benzeyişinde yaratılmış bir insanın bütün yaşamını demir parmaklıklar arkasında geçirmesi, onun bütün özgürlüklerinin elinden alınmış olarak yaşaması daha insani midir?

d) Allah sevgi Allah’ıdır. Karşılık vermek ve intikam almak gibi barbarca davranışlar O’nun karakter yapısına uymaz

Allah’ın karakterine baktığımız zaman yalnız tek bir karakteri ile karşı karşıya kalmıyoruz. O hem çok seven bir Allah’tır hem de çok adil bir Allah’tır. Yalnız Allah’ın sevgi yönünü ele alıp O’nun adil, adalet sahibi ve aynı zamanda yargı gününün sahibi olan Allah olduğunu unutmak sahte, yanlış Kutsal Kitap’tan açıklanmadığı bir Allah’ı adeta iyi bir şekilde tanıyamamak demektir.

            Evet, Allah intikam alan, ya da her şeyin karşılığını almak için köşede bekleyen bir Allah değildir. Ama Allah aynı zamanda günahtan nefret ettiğini söylemektedir. Günahın karşılığında bir ceza sistemini daha başından itibaren koymuştur. Allah’a karşı işlenilen çok büyük suç ise O’nun isteyerek, beğenerek yarattığı canı öldürmektir. Eğer Allah öldürmeye karşı bir ceza sistemi oluşturmasaydı o zaman kendi adalet kavramı çelişkili olacaktı. Oysa sevgisiyle bütün evreni kuşatan, adaletiyle de yine bütün evreni kucaklamaktadır. Bu cezanın verilmesi Allah’ın kendi karakterine ne denli sadık olduğunu göstermektedir.

 

SONUÇ

Burada üzerinde durulması gereken en önemli konu insan yaşamına verilen değerdir. Allah insanı kendi benzeyişinde yaratmıştır. Bu nedenle kasten insan öldürmek Allah’a karşı en büyük suçtur. Bir insanın yaşamını kasten sona erdirmek, bu işlemi yapan kişinin yaşamının da sona ermesini gerektirmektedir. Bu Allah’ın insan yaşamına verdiği değeri korumanın yoludur. Çünkü dünya üzerinde gerçekler vardır. Bu gerçeklerden biri de Allah benzeyişindeki insanın zaman zaman ne denli sınırsız davranışlara yöneldiğidir. Eğer Allah yasası bu tarz buyruklarla donatılmasaydı, insan kendi nesli içinde büyük bir tehlike oluşturacaktı. Bugün bütün bu Allah yasasına rağmen ve modern dünyanın yasalarına rağmen insan tam olarak dizginlenmemiş, halen yakıp yıkmakta ve öldürmektedir. Oysa Allah yasasının amacı yaratılanın yaradılışına layık bir biçimde yaşaması için korumak ve yaşayabileceği toplumsal çevreyi oluşturabilmektir.


55

 



©Copyright 2001 Kapsam