Kutsal Kitap
içinde pek çok isimsiz kahraman vardır. Bu kadıncağız da bunlardan biri. Herkes
onu iyileşen kadın olarak tanıyor. Peki ama bu kadının adı ne? Bu hikayenin
sonunda siz kendi isminizi bu kadının ismi yerine yazabilirsiniz belki. Tabii
eğer şu soruya bu kadın gibi cevap verebilirseniz. İsa Mesih’le görüştüğünüz
zaman sizin neyinizi övmesini isterdiniz? Bu kadın gibi övüldüğünüzde işte o
zaman bu kadının ismi yerine kendi isminizi ekleyebilirsiniz.
Hikayemiz
küçük bir köy olan Kefernahum’da geçmektedir. Küçük bir köyde yaşamanın ne
demek olduğunu bileniniz var mı? Kötü bir şey değil ama ne yazık ki bu özel
hayatınız yok demektir. Çünkü herkesin birbirini çok iyi tanıdığı bir yerde
gizli bir şeyiniz pek kalmaz. Kendinize ait sırlarınız yok denecek kadar azdır.
Fısıltı gazetesi sizin sırlarınızı bütün köye yayar ve sırrınız sır olmaktan
çıkar. Eğer doktor doktor dolaşıyorsanız, havraya gidemiyorsanız inanın bu hiç
kimsenin gözünden kaçmaz.İşte kahramanımız böyle bir ortam içinde yaşamakta. On
iki yıl tam on ikiyıldır bitmeyen bir çilesi dinmeyen bir kanamasıyla oradan
oraya koşturup durdu. Derdini kime anlatabilirdi ki? Varını yoğunu bu dertten
kurtulmak için doktorlara vermişti ama nafile. Bir düşünün on iki sene. Hiç de
az bir zaman değil. Kadıncağız çare
sandığı her şeye bir umutla koşmuş olmalı. Ne yazık ki her seferinde de hüsrana
uğramıştı.
Derdi sadece bu mu sanıyorsunuz? Şeriat kuralları da bu
kadının aleyhineydi. Kanaması olduğu için murdar ilan edilmişti. Kendinizi bu
kadının yerine koyabilir misiniz? İnsanlar size dokunmamak için uzağınızdan
geçmeye özen gösterselerdi. Ya da diyelim ki dokundular hemen yıkanmaya
koşsalardı. Sevdiklerinize dokunamamak. Ya kocası? Ne olduğunu bilmiyoruz.
Murdar olarak ilan edilmek hiç de hoş bir durum olmasa gerek. Toplum sizi
uzaklaştırmış. Kimse sizinle canlı bir ilişki kurmak istemiyor. Çünkü dinsel
açıdan kirlisiniz. Bu isimsiz kadıncağızın acısı hem fiziksel hem de ruhsaldı.
Peki o zaman çaresi nerede ya da Kimdeydi?
Günlerden bir gün köye birinin
geldiğini duydu. Dedik ya küçük bir köyde haberler çabuk yayılır diye. Bu
adamın ismini çok duymuştu. Adamın ismi İsa’ydı. İsa’nın geliş haberi bir anda
köyde yayıldı. Kalabalıklar akın akın O’na gidiyordu. O’nun geliş haberi
kahramanımızın kulağına da geldi ve her şeyini bırakıp O’na doğru koşar
adımlarla yürümeye başladı. O’nun hakkında daha önce o kadar çok şey duymuştu
ki. Daha önce köyünde kötü ruha tutsak kişileri iyileştirmişti. Çeşitti
hastalıklara yakalanmış komşuları O’nun tarafından iyileştirildiklerini herkese
anlatıyorlardı. İşte bütün bunlar kadına İsa’nın onu iyileştireceğine dair
büyük bir güven vermişti. Evet o kendisini iyileştirebilirdi. Bu umutla
adımları hızlandı. İmanı onu neredeyse kanatlanıp uçmasını sağlayacaktı. Kalabalığı
gördü. Aralarına yavaşça ve sessizce karıştı. Ah.. işte gördüğü bir anda
umutlarının sıya düşmesine yeterdi. İsa kalabalığın arasında köyün havra
yöneticisiyle konuşuyordu. İşte yavaş yavaş onunla beraberde uzaklaşıyordu.
Böyle büyük bir kişi dururken İsa kendisi gibi zavallı bir kadınla ilgilenir
miydi? Ama O İsa’ydı. İyileştiren. O’nun ellerine dokunmasına gerek yoktu ki.
Karar verdi, eteğine dokunsa hastalığından kurtulabilirdi. Acaba.. Hayır, hayır
O’nun yanında acabalara yer yoktu. Başını öne eğip kalabalığı yararak İsa’ya
yaklaşmaya başladı. Yaklaştı, yaklaştı, eteğine dokunmak için bedeni giderek
yere doğru eğiliyordu. Evet sonunda O’nun eteğine dokundu.
Aradan zaman bile geçmedi.
Yüreğinde biliyordu ki hastalığı iyileşmişti. Kanaması tamamen geçmişti. 12 yıl
kendine karabasan gibi yapışan bu hastalık bir anda geçip gitmişti. Artık kimse
murdar demeyecekti. Kimse ona dokunmamak için yanında kaçmayacaktı.
Sevdiklerine sıkı sıkı sarılabilecek, havraya gidip sunularını verebilecekti.
İsa ona her yönden şifa vermişti. Kadın geldiği gibi yine sessizce uzaklaşmayı
düşünürken İsa birden etrafına bakınarak “Kim bana dokundu? Diye sordu.
Korkudan donakalmıştı. İsa’nın yanındakiler O’nun bu sorusuna şaştılar.
“Kalabalığı görmüyor musun? Nasıl bana kim dokundu diyorsun?” dediler. Ama İsa
O’na dokunulduğunu her şeyi bildiği gibi biliyordu. O’ndan ne saklanabilirdi
ki? Etrafına bakınmaya başladı. Gözleri daha kadının gözlerine değmeden isimsiz
kahramanımız şükran duygularını daha fazla saklayamadı. O’nun giysilerine
dokunurken eğildiğinden daha aşağılara eğildi ve İsa’nın ayakları dibine
kapandı. Her şeyi O’na ağlayarak anlattı. Hikayesi bittiğinde İsa’dan gelecek
cevabı gözlerini yerden kaldırmayarak beklemeye başladı.İsa, ona küçük köyünün
bütün halkının önünde seslendi “İmanın seni kurtardı. Esenlikle git. Istırabın
son bulsun”. Tüm dünyaya bedel üç cümle 12 yıllık acının bitişinin mührüydü.
“İmanın seni kurtardı” bü cümleden sonra kadıncağız nereye gitti ve na yaptı bilmiyoruz. Ama İsa’nın
iyileştirme mucizeleri anlatıldığı sürece bu kadının imanı da binlerce yıldır
anlatılmakta. Bir şeyi biliyoruz ki, bu isimsiz kadını bu kadar önemli yapan
imanıydı. Övülmeye değer unsuru bu kadının ne güzelliği ne ismiydi sadece
imanıydı. İsam sizce önemli mi? İsa sizi gördüğünde neyle övülmek istediğinizi
şimdi biliyor musunuz? İsa’nın eteğine bile dokunsa iyileşeceğine iman eden bu
kadını unutmayın. O zaman isimsiz bu kadına verilen övgü ve esenliğin aynısını Tanrı size de
verecektir. Bundan emin olunuz. Banu ÇELİK
|