KADINCA
Ana Sayfa Künye Biz Kimiz Bize e-posta gönderin Abonelik
İlginç Seri
Aktüel
Sizin Sayfanız
Gündem
Arşiv
Çeşitli Siteler
Kilise Adresleri



KADINCA

Gelin ve Kaynana

Tanrının Kadına verdiği Değer

İsa Kadın Haklarınısavunandır

Bekarlık

İyileşen Kadın

Kürtaj

Boşanma



 

 

 

 

 

 

Evlilik ve Aile

1. EVLİLİK NEDİR?

Evlilik kadın ve erkeğin çok özel birbiçimde birlikteliği, tamamlayıcı ilişkisidir. Bu ilişki Mesih İsa ile kilisesinin ilişkisini yansıtmak amacıyla düzenlenmiştir. İki kişinin bu bağlayıcı ilişkisinin yakınlığı aynı zamanda Mesih İsa ile kendi kilisesinin arasındaki çarpıcı yakınlığı, sıcaklığı açıklar. Derin sevginin sıkı ağları evlilik ilişkisinde kadın ve erkeği adeta birbirine nakış etmektedir. Bu Allah’tandır. Evlilik farklı toplumlarda farklı şekillerde görülmektedir. Ama toplumlar bir yana atalım, acaba Allah gözünde evliliğin temelleri nelerdir? Bunlara birlikte bakalım. Allah gözünde evliliğin temel oluşturucularını en net şekilde Adem ve Havva’nın birlikteliğinde görebiliriz. Çünkü bu kurum Allah tarafından Adem ve Havva’nın zamanında kurulmuştu:

“Ve RAB Allah dedi: Adamın yalnız olması iyi değildir; kendisine uygun bir yardımcı yapacağım. Ve RAB Allah her kır hayvanını, ve göklerin her kuşunu topraktan yaptı; ve onlara ne ad koyacağını görmek için adama getirdi; ve adam her birinin adını ne koydu ise, canlı mahlukun adı o oldu. Ve adam bütün sığırlara, ve göklerin kuşlarına , ve her kır hayvanına ad koydu; fakat adam için kendisine uygun yardımcı bulunamadı. Ve RAB Allah adamın üzerine derin uyku getirdi, ve o uyudu; ve onun kaburga kemiklerinden birini aldı, ve yerini etle kapladı; ve RAB Allah adamdan aldığı kaburga kemiğinden bir kadın yaptı, ve onu adama getirdi. Ve adam dedi: Şimdi bu benim kemiklerimden kemik, ve etimden ettir; buna Nisa(Kadın) denilecek, çünkü o İnsandan alındı. Bunun için insan anasını ve babasını bırakacak, ve karısına yapışacaktır, ve bir beden olacaklardır.” Tek. 2:1824

Daha başlangıçtan Allah’ın insanını yalnız olarak bırakmak istemediğini, daha doğrusu insanı sosyal bir varlık olarak yarattığını görüyoruz. İnsan için yalnız olması iyi olmadığını Allah’ın bakış açısında görüyoruz. İlk yaradılış aşamasında insanın yalnızlığına çare olarak bir çok hayvan getiriliyor, ama çare olmaz. Tek çarenin bir başka insanın yaratılması görülüyor. Allah, Adem’in yanına eş olarak yarattığı Havva’yı getiriyor. İşte, insanın ilk sosyal yaşamı Allah önünde bir erkek ve bir kadının hem ruhsal, hem fiziksel anlamda derin bir sevgi bağında,  birlikteliğinde anlam kazanıyor.

Allah Havva’yı Adem’in varlığından yaratıyor. İkisi Allah benzeyişinde yaratıldıkları halde açık farklılıkları da gözlemleniyor. Allah burada kızını evlendiren bir baba gibi davranıyor. Böylelikle ilk evlilik gerçekleşmiş oluyor. Tekvin 2:1824’e bakarsak Kutsal Yazılar’da evlilik oluşumu için dört nokta belirginleşmektedir:

a) Ayrılma

Kadın ve erkeğin sığındıkları, korundukları ve üzerlerinde yetki sahibi olan ailelerinden tam olarak ayrılmalıdır. Bu yanlış anlaşılmamalı; aileleri sevmemek, onları bir daha hiç aramamak şeklinde bir ayrılmadan söz edilmiyor. Bu ayrılma, yeni bir ailenin sağlıklı oluşumu için artık kişinin kendi ailesini yönetebilmesi, fikirler yürütebilmesi için gereken bir ayrılmadır. Yeni kurulan bir ailede artık ne kızın ne de erkeğin anne ve babalarının etkin bir biçimde onlara karışma hakları olmamalıdır. Çünkü yeni çiftin anne ve baba olabilmeyi öğrenmesi için kendi kararlarını kendileri verebilmelidir. Böylelikle hem Allah önünde hem de toplum önünde sorumluluk sahibi olabileceklerdir. Bu güne kadar zaten anne ve babalarına itaat etmek, onların nasihatlerini dinlemekle sorumlu olan Allah’a inanan bu çift artık bu nasihatlerin aydınlattığı yolda, Allah önünde kendi başlarına devam etmelidirler.

Allah, çocukların ailelerini onurlandırmalarını buyurmaktadır. Yukarıda dediğimiz gibi bu ayrılma onları tamamen bırakma değil, kendi ailelerinde artık kendilerinin yetki sahibi olmaları anlamındadır.

            Günümüzde birçok ailede büyük gerginlikler söz konusudur. Bu ailenin adeta açık bir tepeye ev kurmasından kaynaklanmaktadır. Rüzgar, fırtına evi sarsar durur. Yani, yeni aileye karışan çok olursa, sonuç aynı bu evin başına gelenler gibidir. Özellikle kayınvalide, kayınpeder bazen kolay kolay bırakmaz. Biz büyüğüz her şeyi en iyi  biz biliriz tavrıyla dururlar bu yeni ailenin kararlarına, yaşama tarzlarına müdahale edip dururlar. Sonuç, gerginlik olur, tartışmalar, küsüşmeler, dedikodu alır başını gider.

Özellikle kocalık sorumluluğunu almış bir erkeğin önceliğinin eşi olduğunu unutmaması gerekir. Anne ve babasına büyük bir sevgi ve saygı duyacak ama ailesi için artık kendi karar verecektir. Eşini kimsenin ezmesine, eleştirmesine izin vermeyecektir. Aile sorunları üzerinde kendisi düşünmeye başlayacaktır. Bu kadın için de gereklidir. Kocası kendisi için ilk düşünülecek kişidir. Anne ve baba ocağından artık çıkmış ve kendi ocağının tütmesi için sorumluluğu yüklenmiş olmalıdır. Böylelikle anne ve babasını yürekten sevecek, onları sayacak, ama evliliği üzerine toz kondurmalarına izin vermeyecektir. Buna dikkat etmeyen, bu Allah’ın buyruğuna itaat etmeyen ailelerin ne hale geldiklerini hep birlikte görebiliyoruz.

b) Yapışma

Anne ve babayı bırakma ve birbirine yapışma aile için oldukça öğretici ve ilginç bir açıklamadır. Bu ayrılış ve  yapışma toplumun tanık olduğu etkin bir harekettir. Bir ailenin senelerce besleyip büyüttüğü, sevgi ve emek verdiği evladın aileden ayrılması ve yeni bir yuva kurmasını görmesi toplumsal bir olaydır. Aile, komşular ve akrabaların tanıklığı kendiliğinden gündeme gelir. İnsanlar dostluklar, arkadaşlıklar için defalarca bir araya gelebilirler. Ama evlilik çok özel bir birlikteliktir. Bu nedenle birçok toplumda bu birliktelik büyük kutlamalarla ilan edilmektedir. Bu toplumsal olay düğün dediğimiz kutlamalarla topluma ilan edilir, ortak bir sevinçle yeni yuva desteklenilir.

Bunun dışında her ilişki, örneğin bir gecelik ilişkiler, evlilik kurumunu inkar edercesine hem birlikte olmak hem de olmamak tarzındaki ilişkiler Allah gözünde kabul gören ilişkiler değildir. Her şeyden önce toplumsal destekten uzaktır. Bilinmezlik vardır. Bu tarz ilişkilerin sonucu olan çocukların sağlıklı insan olarak yetişmeleri bir takım istisnalara bağlıdır. Kısacası toplumun sağlığı evliliklerin sağlamlıklarıyla pekişmektedir.

Bu anlamda Hıristiyan ahlakı, evlilik dışı her ilişki, kısa süreli beraberlikleri ve çiftlerin belirsizlik içinde evliymiş gibi yaşamalarını kabul etmemektedir. İsmen Hıristiyan olan zengin ülke vatandaşlarının bu tarz ilişkiler içinde olması Kutsal Kitab’ı bilmemeleri, hatta inanmamalarından kaynaklanmaktadır. Aynı zamanda inancı ne olursa olsun zengin toplumlarda aile konusuna lakayt yaklaşım daha yaygındır. Batı yaşam tarzına bakıp işte bu Hıristiyanlık’tır ya da Hıristiyan ahlakı televizyondaki dizilerdeki gibidir demek Kutsal Kitab’ı hiç okumamış olmakla eş anlamlıdır.

c) Bir beden olma

Allah evliliği çok kutsal olarak görmekte iki insanın ayrılmaz bir biçimde birleşmesi olarak değerlendirmektedir. Ancak böyle bir birliktelik cinsel ilişkiyi de geçerli kılmaktadır. Çünkü evlenmiş olan çift hem duygusal hem de fiziksel anlamda bir birlikteliği gerçekleştirmişlerdir. Cinsel birliktelik evlilik antlaşmasının bir işaretidir. Yani evlilik cinselliği geçerli kıldığı gibi cinsellik de evlilik antlaşmasının pekiştiricisidir. Bu basit bir birleşme değildir. Bu nedenle Allah evlilik dışı her çeşit cinselliği günah olarak değerlendirmektedir.

d) Hayat boyu bağlılık

Allah’ın evlilikteki amacı erkek ve kadının yaşam boyu birlikteliğidir. Kısa süreli ya da geçici bir biçimde kadın ve erkeğin birlikte yaşaması şeklinde bir kavram Allah için söz konusu değildir.

Bu nedenle birbirlerinden hoşlanan kadın ve erkek kendilerine şu soruyu sormalıdır: Acaba ona duyduğum sevgi bir ömür sürecek mi? Çünkü Allah önünde çıkılan bu yoldan dönüş yoktur. Evlilik bir oyun değildir. Yürüdüğü kadar yürür sonra bakarız görüşüyle ya da yürümezse boşanırız görüşüyle evlenmek Allah önünde evliliğin kutsallığını başından bozacak görüşlerdir. Bu yaşam boyu adanmışlık derin güven ve bağlılığı da beraberinde geliştirir. Ancak güven ve sadakat dolu bir aile içinde yetişen çocuklar gerçekten insan olarak gerekli ruhsal besini alarak büyüyebilirler. Böyle bir aile topluma sağlıklı evlatlar yetiştirebilir. Güven için karşılıklı anlayış ve adanmışlık eşit şekilde gelişmelidir.

Günümüzde birçok ülkede yasalara göre evlilik bir imzayla mümkün olmaktadır. Bazen insanlar evliliği bir kağıt parçasına atılan imza olarak görmektedirler. Böyle gördükleri içinde ayrılmak onlar için oldukça kolay bir durumdur. Giderim mahkemeye bir celsede bu iş biter düşüncesi her zorlu tartışmada dile gelmeye başlar. Allah gözünde gerçek bir Hıristiyan evliliği bir imza olarak değerlendirilemez. Evlilik bir daire kiralama kontratı gibi bir kontrat değil, gerçek bir antlaşma, Allah önünde bozulmaz bir sözleşmedir. Kendisinin insanlarla olan ilişkisine örnek olarak evlilik antlaşmasını göstermektedir.

Bu antlaşmaya ciddi olarak yaklaşan çift her ne olursa olsun birbirlerini sevmeye devam edecekleri konusunda da birbirlerine söz verdikten sonra evlilik kutlamasına girerler. Onların bu antlaşmaya yaklaşmaları ve karşılıklı olarak ciddi bir biçimde birbirlerine sözler vermeleri evliliği önemsemeyen kişiler için önemli bir tanıklık olmaktadır. Böylelikle bu kişiler Allah’ın istediği anlamda evlilik kurumunun ne olduğunu görebilirler.

2. EVLİLİĞİN AMACI NEDİR?

a) Arkadaşlık

Allah’ın Havva’yı yaratmasının nedeni Adem’in Havva olmaksızın tam olmaması ve aynı zamanda bir eşe olan gereksinimidir:

“Ve RAB Allah dedi: Adamın yalnız olması iyi değildir; kendisine uygun bir yardımcı yapacağım.” Tek. 2:18

Konumuzun başında söylediğimiz gibi insan sosyal bir yaratıktır ve yalnız kalamaz. Adem’e yaradılış döneminde birçok hayvan arkadaşlık için getirildi, ama Adem kendisinin hem tam olmadığını hem de çok yalnız olduğunu hissetti. Ancak eşinin yaratılmasından sonra tamamlandı. Daha doğrusu insan tamamlanmış oldu. Evlilikte çocuk önemlidir. Çocuk Allah’ın bir armağanıdır. Ama evlilik yalnız çocuk edinmek için değil, arkadaşlık içindir.

Allah Adem’e Havva’yı getirdiği zaman, Adem bu yeni yaratılmış varlığın kendisine benzediğini anladı. Kendisine benzemesine karşın bazı farklılıklarının da olduğu söz konusuydu. Ömür boyu birlikte yaşayacaklar, yaşamı birlikte tadacaklar, birbirlerine dost ve arkadaş olup yardımcı olacaklardı.

Eğer bir evliliğin sağlıklı yürümesini istiyorsak, çiftlerin birbirlerini sevmesi kadar birbirlerinin en iyi arkadaşı olması da çok önemlidir. Karı ve koca her konuda birbirlerini geliştirmeye çalışmalı ve kendi ellerindeki büyük birliktelik potansiyelini geliştirmelidirler. Bu geliştirme hem ruhsal hem entelektüel alanlarda olur:

“Ve Allah insanı kendi suretinde yarattı, onu Allah’ın suretinde yarattı; onları erkek ve dişi olarak yarattı.”  Tek. 1:27

Bu ayette gördüğümüz gibi Allah insanı erkek ve dişi olarak yarattı demektedir. Yani insan adeta bir elmanın iki yarısı gibi erkek ve dişide tamamlanmaktadır. Çift Allah’ın arzusunu yerine getirir. Dostlar olarak anne ve babalarından ayrılıp birbirlerine yapışarak tamamlanmış insan tablosunu çizerler. Bu durumda kadın ve erkek eşittir, onlar Allah’ın buyruğu doğrultusunda evlilik antlaşmasını gerçekleştirmiş sevgililerdir ve aynı zamanda arkadaştırlar.

b) Çoğalma

Evliliğin bir diğer nedeni çocuk sahibi olmaktır. Bugün birçok insan çocuk sahibi olmak istediği halde evliliği kabul etmemektedir. Ama Kutsal Kitabın öğretisine göre çocuk yetiştirmek için gerekli ortam evlilik ortamıdır. Çünkü Allah Adem ve Havva’yı çoğalma ile yani çocuklara sahip olmakla bereketlemiştir:

“Ve Allah onları mübarek kıldı; ve Allah onlara dedi: Semereli olun, ve çoğalın, ve yeryüzünü doldurun, ve onu tabi kılın..” Tek. 1:28

Kutsal Kitap’ta Allah çocukları bir bereket olarak değerlendirmektedir:

“İşte, çocuklar RABDEN mirastır; Rahmin semeresi mükafattır. Yiğidin elinde oklar ne ise, Gençlik çocukları da öyledir. Ok kılıfı onlarla dolu olan adama ne mutlu! Düşmanları ile kapıda söyleşirken Utanca düşmezler.”  Mez. 127:35

Bazı Hıristiyanlar çocukları evliliğin bir mührü olarak görmektedirler. Çocuklar olmaksızın evliliğin tam olarak yerine gelmediğini düşünmektedirler. Bu oldukça yersiz bir inançtır. Eğer karı koca çeşitli nedenlerden ötürü çocuk sahibi değillerse, bu onların evliliklerini, onların Allah önünde birlikteliklerini değersiz kılmaz. Bazı aileler çocuk sahibi olmadıkları için boşanmaya bile yeltenmektedirler. Bu da çok yersizdir. Çocukları olmayan karı kocanın birbirlerine daha da yakınlaşarak birbirlerine daha çok destek vermeleri gerekir. Önemli olan Allah önünde kadın ve erkeğin evlilik andını yerine getirerek evlenmiş olmalarıdır. Bu Allah önünde geçerli olan birlikteliktir. Onların çocuk sahibi olamamaları kendi ellerinde olan bir şey değildir. Bu nedenle bunun Allah’ın ahlakına ya da yaşama aykırı bir yanı yoktur. Canı veren Allah’tır. Çocuk sahibi olmanıza ya da olmamanıza karar verecek O’dur. Eğer O’nun istemine uygun olarak evlendinizse, bu evlilikte O’nun iradesini yerine getirdiğiniz için bir bereketlenme vardır. Ama çocukların olması ya da olmaması ek bir berekettir ya da Allah sizleri başka bir bereketle kutsayacaktır. Çocuklar evlilik için büyük bir bereket olmakla birlikte evliliğin kendisi berekettir. Eğer çocuk yoksa bu Allah’tan bir bereketsizlik olarak değerlendirilemez. Çünkü çocuk evliliğin getirdiği doğal berekete bir ek berekettir.

c) Sağlıklı bir toplum oluşturma

Allah aileyi toplumun ve insanlığın devamı için en temel ve önemli bir birimi olarak değerlendirmektedir. Toplumun gelişmesi büyümesi aileye bağlı olduğu gibi aynı zamanda toplumun disiplinli ve eğitilmiş bir toplum olması da yine aileye bağlıdır. Bir toplumun aile yapısının sağlamlığı bütün toplumun yapısının sağlamlığına işaret eder. Aile bu denli önemli bir kurumdur. Dağınık aile yaşamları, aileyi hiçe sayması, özgür yaşam biçimlerinin getirdiği sonuçları aklı başında her insanın görmesi mümkündür. Bugün bu konuda alarm veren toplumları görmek mümkündür.

3. EVLİLİĞİN ÖZELLİKLERİ NELERDİR?

a) Özel bir ilişki

İki kişinin evlilik ilişkisinde bir araya gelmeleri özel bir şekilde birleşmeleri demektir. Onlar “bir beden” oluşturmaktadırlar. Bu birlikteliğe hiçbir şekilde bir başka kişinin müdahalesi söz konusu olmamalı, hiçbir şekilde bir ihanet karışmamalıdır. Özellikle başkaları ile cinsel anlamda bir birlikteliğe girerek eşlerin birbirine ihanet etmesi, birbirlerini yok sayması düşünülmemelidir bile. Bu güveni ve saygıyı sarsan çok büyük bir günahtır.

Örneğin: günümüzde birçok sanatçının evlilik ilişkilerinin ne denli kısa sürdüğü gözlemlenmektedir. Bunların birçoğunu araştırdığınızda karşılıklı güven ve saygı eksikliğinin ayrılma nedeni olduğunu görmeniz mümkündür. Çünkü eşler özgür bir yaşama inanmaktadır. Özgür bir yaşam biçimi sorumluluk taşımamak demektir. Aynı zamanda karşı tarafa adanmışlık diye bir konu söz konusu olmamaktadır. Kısacası Allah’ın bakış açısındaki evliliğin temellerine bile rastlamak mümkün değildir. O zaman bu evlilik türü zaten başından bozuk bir evliliktir. Hatta ismen evliliktir. Sanılan sevgi çoğunlukla şehvetle gelişen bir sevgidir. Eşlerin birbirlerine doymaları sonucunda güvensizlik, saygısızlık ön plana geçer. Hatta eşler birbirlerine kayıtsız davranmakla kalmayıp sözle de oldukça aşırıya kaçmaya başlarlar. Bütün bunlar ilişkiyi yıkmaya yeter de artar bile..

Bu noktada İncil’in cinsellik öğretisinin evlilik içinde sınırlanmasının değeri ortaya çıkmaktadır. Bir kişi bütün cinsel istemini kendi eşine yalnızca yürekten sevdiği ve bağlandığı, karısı olacak eşine saklarsa ömür boyu sürecek bir birlikteliği getireceği muhakkaktır. İstisnaların olması doğaldır, ama istatistiklere vurulduğunda bunun gerçekliği ortaya çıkacaktır. İncil, bu nedenle cinsel ilişkiyi evlilik çerçevesinde tutmaktadır. Evlilik, kolay bir kurum değildir. Bir de cinsellik sorunu ortaya çıktığında, başka ilişkiler araya girdiğinde ya da daha önce Allah’a itaatsizlikle yaşanmış ilişkiler hayallerde canlandıkça evlilik ilişkisi kökten sarsılmaya başlar. Bunların olmamasının en büyük garantisi Allah’ın İncil’deki seslenişine daima kulak vermektir. Evliliğin değeri Allah’ın bakış açısında çok değerli mücevher halini almaktadır. İncil’e göre bir kocanın zevki yalnızca karısında olmalıdır. Kutsal Kitab’ın Neşideler Neşidesi bölümü karı koca ilişkisinin utanılacak bir yanı bulunmaksızın aktarıldığı bir bölümdür. Güvenli ve gerçekten doyurucu cinsellik ancak karı kocanın birlikteliğinde saklıdır. Allah cinselliği karı ve kocaya zevk alacakları bir armağan olarak vermiştir. Evlilik yatağı kutsal olarak değerlendirilmektedir:

“Herkes evliliğe saygıyla baksın, evlilik yatağını da lekesiz tutsun. Fuhuşa ve zinaya düşenleri Allah yargılayacaktır.” İbr. 13:4

Eğer eşlerden bir tanesince oldukça yanlış kullanılıyorsa, yani bu eş bir başkası ile ilişkiye giriyorsa, evliliğin sihri anında bozulmaktadır. Bu hem aileyi, hem ailenin görünümünü ve hem de evliliği bozmaktadır. Kutsal Kitap zinaya oldukça sert bir dille karşı çıkmaktadır. Bu konuda yedinci emir oldukça açıktır:

“Zina etmeyeceksin.”  Çık. 20:14

Zina, Kutsal Kitab’ın bakış açısıyla “bir beden” olma durumunu ortadan kaldıran bir durumdur. Süleyman’ın Meselleri bir kişinin özellikle bir erkeğin cinsel yanlışlıklarını engelleme konusunda uyarılarla doludur. Bu biçimdeki ilişkiler yalnızca günah ilişkisi olarak değil aynı zamanda hem aptalca hem de oldukça tehlikeli olarak değerlendirilmektedir:

“Bir adam koynuna ateş alır da, Elbisesi yanmaz mı?  Yahut bir adam korlar üzerinde yürür de, Ayakları kavrulmaz mı? Komşusunun karısı yanına giren böyledir; Ona dokunan kim olursa olsun suçsuz tutulmaz...”  Sül. 7:2629

Aynı zamanda elçi Pavlus’un bakış açısına göre de kendi bedenini zinaya teslim eden kişi Allah’ın istemine karşı çıkan kişidir. Bu aynı zamanda ruhsal anlamda Mesih İsa ile olan birlikteliğe de  zarar vermektedir:

“Yoksa bir genel kadınla bağlantı kuranın, onunla tek beden olduğunu bilmiyor musunuz? Çünkü Kutsal Söz’de şöyle yazılıdır: İkisi bir tek beden olacak. Rab’le bağlantı kuran da O’nunla tek ruh olmuştur. Zinadan kaçının. İnsanın işlediği başka her günah beden dışıdır. Ama zina eden öz bedenine karşı günah işler. Hem bedeninizin sizlerde bulunan Kutsal Ruh’un tapınağı olduğunu bilmiyor musunuz? Bu Ruh size Allah tarafından verilmiştir. Kendi kendinizin değilsiniz. Bir değer karşılığında satın alındınız. Öyleyse Allah’ı bedeninizde yüceltin..” 1. Ko. 6:1620

Mesih İsa’nın öğretileri dünyanın bilebileceği en üst düzeyde ahlak öğretileridir. Mesih İsa dünyaya yalnızca Allah müjdesini getirmek ve O’na inananlara Allah’ın kurtarışı olmakla kalmamış, aynı zamanda Allah’ın istediği ahlakı da insanlığa sunmuştur. Bu bakış açısından bir kadına düşüncesinde bile şehvetle yaklaşan bir insanın zina suçunu işlediğini dile getirmektedir:

“Zina etmeyeceksin dendiğini duydunuz. Ama size derim ki, bir kadına istek duyarak bakan herkes o anda yüreğinde onunla zina etmiş olur.”Mat. 5:2728

Burada Mesih İsa’nın bize hatırlatmak istediği zinanın yalnız hareket olmadığı, düşüncenin de zina olduğudur. Bu durumda İncil ahlakına uygun yaşam karı ve kocanın düşüncelerini de tutmalı demek.

Buraya kadar dikkatinizi çektiği gibi hanımlardan çok beylere hitaben yazılmış ayetler söz konusudur. Çünkü hanımlardan çok beylerin cinsel istemi daha çabuk uyarılır ve daha aktif bir yaklaşımda bulunmalarının söz konusu olduğu bugün bilim tarafından da kesinlik kazanmaktadır. Bu nedenle özellikle erkeklerin bu aşırı istemlerini Allah’ın bakış açısı olan evliliğe yönlendirmek istenmektedir. Ancak hanımlar için de yine hedeflenen bütün ilgisinin kocasına olması gerekiyor.

b) Hem karı hem de koca Mesih İsa’ya iman eden kişiler olmalıdır

Bazen Mesih İsa’ya iman etmiş kişilerin Mesih’e inanmayanlarla evlenme durumu ortaya çıkar. Eski Antlaşma’ya baktığımızda Allah’ın İsrail oğullarının Allah tanımazlarla evlilikleri konusunda ne denli uyarıldıklarına dikkat etmek gerekmektedir. Bu ırkçı bir yaklaşım nedeni ile değildir, aksine Allah’a inanan halkın putlara tapan ve oldukça sapkın inançlara sahip insanlarla birlikteliğini önlemek içindir. Bu önlemenin içinde kişinin kendi inançlarından sapmalarını önlemekte baş sırada yer almaktadır. İsrail Kenan diyarına girmeden önce Kenan’ın sapmış, oldukça çirkin inançlarına karşın oldukça uyarılmaktadır. İsrail oğullarının evlilik yoluyla bu kişilerle karışmalarını istememektedir:

“Ve onlarla hısımlık etmeyeceksin; kızını onun oğluna vermeyeceksin, ve onun kızını oğluna almayacaksın. Çünkü o senin oğlunu benim ardımca yürümekten saptıracak,; ve başka ilahlara kulluk edecekler; ve RABBİN öfkesi size karşı alevlenecek, ve seni çabuk yok edecek.” Tes. 7: 34

Yabancı eşler kendileri ile birlikte birtakım yabancı inanışları ve tanrılarıda getireceklerdir. Böylelikle gerçek olan Allah’a sadık olarak yaşamalarını ve ibadet etmelerini engelleyeceklerdir. 21.yy. eşiğinde bile gerçek budur. Eğer bir inanlı kendi inancına sahip olmayan bir kişi ile evlenirse, ne kadar güçlü bir inanlı olursa olsun adeta ruhsal anlamda sakat olmaktadır. O Allah’a ibadet için Mesih’in kilisesine gitmek isteyecek ama eşi bu istemi reddedecektir. O çocuklarına Mesih’in kurtuluşunu anlatmak isteyecek, ama eşi bir başka inancın doğru olduğunu çocuklarına aktarmaya kalkacaktır. Bu durumun ne kadar istisnası olursa olsun, genel olarak sonuçlar üç aşağı beş yukarı dediğimiz gibi olacaktır. Buna Kutsal Kitap’tan en güzel örnek Kral Süleyman’ın yaşamıdır. O birçok yabancı ilahlara tapan kadınla ilişkiye girmiştir ve sonunda gerçek Allah’la olan ilişkisini, O’na olan ibadetini yitirmiştir:

“Ve kral Süleyman Firavunun kızı ile beraber Moabiler, Ammoniler, Edomiler, Saydalılar, ve Hittilerden çok ecnebi kadınlar sevdi. RABBİN İsrail oğullarına: Onların arasına gitmeyeceksiniz, ve onlar da sizin aranıza gelmeyecekler; çünkü mutlaka yüreğinizi kendi ilahlarının ardınca saptıracaklardır, diye söylemiş olduğu milletlerden idiler; Süleyman onlara sevgi ile yapıştı. Ve yüz de cariyesi vardı; ve karıları onun yüreğini saptırdılar. Ve vaki oldu ki, Süleyman’ın ihtiyarlığı zamanında karıları onun yüreğini başka ilahların ardınca saptırdılar; ve babası Davud’un yüreği Allah’ı RAB ile bütün olduğu gibi onun yüreği bütün değildi.”  1 Kr. 11:14

Bir inanlının Mesih İsa’ya iman etmemiş bir kişiyle evlendiği bir çok durumda imanlı taraf büyük bir teşviksizlikle karşı karşıya gelmektedir. İman etmemiş tarafın Mesih İsa’ya iman etmesi durumu oldukça zayıf bir ihtimaldir.

Bununla birlikte bir evlilikte iki taraf imanlı değilse ve daha sonra bu eşlerden biri Mesih İsa’yı yüreğine kurtarıcı ve Rab olarak kabul ederek imanlı olursa, elbette evlilikleri devam edecektir. Böyle bir evlilikte imanlı tarafın evliliği sürdürmesi bir günah değildir. Aksine böyle bir evlilikte imanlı olmayan kişi imanlı eşinin imanı hakkında öğrenir. Allah’ın evliliğe verdiği önem artık bu eşlerden hiç değilse biri tarafından kavranılmaya başlanmış olacak dolayısı ile bu bütün aileyi etkileyecektir:

“Eğer bir kardeşin iman etmeyen karısı varsa ve kadın onunla yaşamayı uygun buluyorsa, kardeş onu boşamasın. Bunun gibi, bir kadının iman etmeyen kocası varsa ve bu erkek onunla yaşamayı uygun buluyorsa, kadın onu boşamasın. Çünkü iman etmeyen erkek karısı nedeniyle kutsanır. Bunun gibi, iman etmeyen kadın da o kardeş nedeniyle kutsanır. Yoksa, çocuklarınız kutsanmış olmazdı. Ama şimdi kutsaldırlar.” 1.Ko. 7:1214

Ruhsal anlamda çıkabilecek sorunlar, teşviksizlikler, hatta daha zorlu anlar göz önünde bulundurulursa Mesih İsa’ya iman etmiş bir kişinin Mesih İsa’ya iman etmemiş bir kişi ile evlenmemesi en doğru olanıdır. Elçi Pavlus bu konuda dullara da bir hatırlatmada bulunmaktadır. Bir kişi kendi eşi öldükten sonra bir başka kişiyle yeniden bir evlilik yapabilir. Ama burada kıstas yine o kişinin Allah’a ait bir kişi yani Mesih İsa’da bir imanlı olması gerekmektedir:

“Kadın kocasına onun yaşamı süresince bağlıdır. Koca ölürse, istediği kişiyle evlenmekte özgürdür. Ancak Rab’be bağlı biri olsun.” 1.Ko. 7:39

Allah müjdesi bütün insanlara saygı duymamızı ve elden geldiğince bütün insanlarla barış içinde yaşamamızı buyurmaktadır. Aynı zamanda insanları sevmek, hatta düşmanı bile sevmek baş sorumluluklarımızdandır. Başka inançtan insanlarla evlenmemek onları aşağı görmek, kabul etmemek anlamına gelmez. Çünkü Müjde’nin bütününe baktığımızda gördüğümüz bütün insanlara saygı ve sevgi ile bakmamız gerekiyor. Ama bir diğer gerçek de bu kadar farklı inanç ve görüşlere sahip dünyamız içinde Mesih İsa’da yepyeni bir yaşam yaşamaya çalışan bizlerin korunmasıdır. Zaten dış dünya birçok farklı inançta komşularımızla doludur. O zaman ev ortamının aynı inançta bina olması hem bizim ruhsal sağlığımız hem de çocuklarımızın ruhsal sağlığı açısından çok önemlidir. Allah’ımız bu nedenle bu konu üzerinde oldukça açık olarak görüşlerini bildirmektedir.

Anne ve babanın Mesih İsa’da  samimi bir Hıristiyan olarak yaşadıkları ailelerdeki ruhsal esenlik sonunda hem çocuklara hem konu komşuya hem de bütün akrabalara yansımaktadır. İki taraf da kurtuluşlarının kaynağı Mesih İsa’ya bakarak O’na daha benzemekte, bu da zamanımızda bile özlenen aile ortamını kendiliğinden sağlamaktadır.

Burada şu konuda da not düşmek çok önemlidir. Çiftlerin farklı milliyetlerden olması bir evlilik engeli değildir. Önemli olan inanç konusudur. Ne yazık ki bu ülkemizde de yanlış olarak uygulanmaktadır. Mesih İsa’ya inanmış bir Hıristiyan genç, bir başka samimi Hıristiyan gençle evlenememektedir. Çünkü ikisi de ayrı etnik kökenden gelmektedirler. Aileler milliyeti ön plana çıkararak bu evliliğe mani olmaktadırlar. Oysa bu Hıristiyan ailelerin göz önünde bulundurmaları gereken evlenecek olan kişilerin Mesih İsa’ya olan imanlarıdır. Müjde üzerinde yaşam sürüp sürmemeleridir. Mesih İsa’da O’nun hükümranlığında artık hiçbir milletin önemi yoktur. O’na yürekten inananlar eşit bir biçimde Allah çocukları olmuşlardır. Bu konuda anne ve babaların uyanık olmaları, kiliselerde dünyanın büyük yanlışlığı olan ırkçılık anlamındaki milliyetçiliğe bulaşmamaları gerekmektedir. Bu İncil’le taban tabana zıttır. Aslında bu gerçek malum ama yine bir takım tarihsel etkileşimler ne yazık ki, Allah müjdesinin dar anlamda anlaşılmasına neden olmuştur.

c) Karı ve kocanın eşitliği

Bu konu feministlerin savundukları şekilde algılanması gereken bir konu değildir. Daha dünyanın yaradılışında Allah, kadın ve erkeği kendi benzeyişinde yaratmıştır. Tekvin 1:27’de dediği gibi “Allah insanı kendi suretinde yarattı….onları erkek ve dişi olarak yarattı.” Bu gerçek eşitlik insanlık noktasında tartışma bile götüremez. Kadın, erkeğin kölesi olarak yaratılmamıştır. Aynı zamanda yalnız erkeğine çocuk doğuran bir varlık olarak da yaratılmamıştır. Evet, yaradılış aşamasında kadın erkekten yaratılmıştır. Bu yapı itibarıyla insanın kadın ve erkek olarak tamamlanmasının güzel bir göstergesidir. Biri olmadan bir diğerinin eksikliği çok açıktır. Allah’ın bakış açısına göre insan yani kadın ve erkek eşit olarak yaratılmışlardır. Farklılıkları vardır. Ama Allah benzeyişinde insan olarak yaratılmışlardır. Birbirlerine karşılıklı sevgi, yardım ve dostluk verme konusunda en uygun bir biçimde yaratılmışlardır. Bugün bilimin de söylediği gibi bazı kadınsı özellikler, duygular erkekte yer aldığı gibi bazı erkeksi duygular ve özellikler kadında da yer almaktadır. Ama baskın olan erkeklik ve baskın olan kadınlık ve bununla birlikte Allah’ın dizaynındaki bedenlerdeki farklılıklar iki cinsi birbirinden ayrı kılmaktadır.

Kutsal Yazılar’da kadının değerlendirilmesi erkeklerin değerlendirilmesinden farklı değildir. Allah benzeyişinde yaratılmıştır ve aynı şekilde saygı gösterilmesi gerekmektedir. Bu konuda birçok kültürler başarısızlığa düşmüşlerdir. Elçi Pavlus’un dediği gibi Mesih İsa’daki inancımız bütün konulara bakış açılarımızı değiştirdiği gibi cinslere bakışımızı da değiştirmiştir:

“Çünkü Mesih’le birleşmek üzere vaftiz edilenleriniz Mesih’i kuşandınız. Öyle ki, Yahudi ile Yunanlı, köle ile özgür, erkek ile kadın arasında hiçbir ayrım yoktur. Çünkü hepiniz de Mesih İsa bağlılığında birsiniz.”  Gal. 3:2628

Elçi Pavlus’un aktarımına göre evlilikte yalnızca kadının bedeni kocasına değil, aynı zamanda kocanın bedeni de karısına aittir. Yani karşılıklı olarak birbirlerine aittirler:

“Kadın kendi bedenine egemen değildir, erkek o bedene egemendir. Tıpkı bunun gibi, erkek de kendi  bedenine egemen değildir, kadın o bedene egemendir.”  1. Ko. 7:4

Bu eşitlik aynı zamanda iki tarafı bağlayıcı bir eşitlik ve iki tarafın da birbirine bağlılığını kanıtlayan bir eşitliktir:

“Kaldı ki, Rab bağlılığında kadın erkekten, erkek de kadından ayrı sırada düşünülemez. Çünkü kadın erkekten oluştuğu gibi, erkek de kadından doğar. Ama her şey Allah’tan oluşur.” 1. Ko. 11:1112

Bütün bu ayetler doğrultusunda eşlerin birbirlerini her açıdan desteklemeleri gerekmektedir. Allah’ın isteminde olduğu gibi birbirlerini tamamlamak için bütünü kapsama gayretini göstermeleri gerekmektedir.

d) Evlilikte yetki yapısı

Allah evlilik içindeki görev ve yetkileri oldukça net olarak açıklamıştır. Birçok bölümde hanımın beyine saygı ve itaat göstermesi buyurulmaktadır:

“Kadınlar Rab’be bağımlı olur gibi, kocalarınıza bağımlı olun. Çünkü Mesih nasıl kilise topluluğunun başı ise, erkek de kadınını başıdır.Mesih bedenin kurtarıcısıdır. Kilise topluluğu Mesih’e bağımlı olduğu gibi, kadınlar da kocalarına her konuda bağımlı olsunlar.” Ef. 5:2224

“Kadınlar, Rab bağımlılığına yaraşır tutumla kocalarınıza bağımlı olun.” Kol. 3:18

“...kadınlar, siz de kocalarınıza bağımlı olun. Öyle ki, bazıları Kutsal Söz’e iman etmeseler bile, karılarının yaşayışından etkilenerek söze gerek kalmadan kazanılsınlar. Kocalarınız saygıyla beliren suçsuz yaşayışınıza bakarak etkilensinler.” 1. Pe. 3:12

Bütün bu ayetler daha yukarıda geçen ve eşitlikten bahseden ayetlerle bir çelişki oluşturmamaktadır. Çünkü İncil’in kadın ve erkeğin eşitliği konusundaki görüşleri oldukça nettir. Peki, o zaman bu ayetlerde denilmek istenilen nedir? Bu ayetlerde aile içi yönetim ve yetki biçimi belirlenmektedir. Aile içinde bir kaosun olmaması için bir yetki sorumluluğu belirlenmiştir. Yetki olmayan yerde birçok zaman bir kargaşa söz konusu olmaktadır.

Bu kiliselerimiz için de geçerli bir durumdur. Allah kiliselere önderler atamıştır. Bize de bu önderlere itaat etmemiz buyurulmaktadır. Bu bizim ikinci sınıf vatandaş olduğumuz anlamında değildir. Kilisenin Allah’ın istemi doğrultusunda düzen içinde büyümesi çok önemlidir. Bu her şeyden önce herkesin esenliği içindir. Yani önderlerin olması ve önderlere itaat edilmesi genelin yararı içindir. Bu böyle olunca aile içinde de bir önderliğin bulunması yine aile düzeni için ailenin yararınadır. Bu bağlamda bir kadın saygı duymadığı, sözünü dinleyemeyeceği bir erkekle hiç evlenmemelidir.

Koca evin önderi olarak atanmış olmakla birlikte kendisi için de bir takım kıstaslar konulmuştur. Örneğin; koca hiçbir zaman eşini bir köle ya da hizmetçi gibi göremez. Kendi sorumluluğu eşinin sorumluluğundan daha da ağırdır. Kadın, kocasına itaat edecek ama erkek karısını kendisinden daha çok sevecek ve aynı zamanda kendi canını bile onun uğruna feda etmeye hazır olacaktır. Biraz sonra birlikte göreceğimiz ayetlerde bu konu oldukça açıktır:

“Mesih’in kilise topluluğunu sevdiği ve kendisini onun yararına verdiği gibi, siz kocalar da karılarınızı sevin. Mesih’in amacı kilise topluluğunu suyla bu Kutsal Söz demektir yıkayıp arıtmak, kutsal kılmaktır. Öyle ki, kilise topluluğunu parlak, kutsal ve suçsuz durumda kendi katına eriştirsin. Ne kiri, ne buruşuğu, ne de sıradan hiçbir bozukluğu olmaksızın eriştirsin. Erkekler de karılarını tıpkı bunun gibi “kendi bedenleri gibi” sevmekle yükümlüdürler. Karısını seven kendisini sever. Çünkü hiçbir vakit, hiç kimse öz bedenine kin beslemez. Tam tersine, onu besler ve korur; tıpkı Mesih kilise topluluğunu beslediği ve koruduğu gibi. Çünkü bizler O’nun bedeninin parçalarıyız. Bu nedenle, insan babayı ve anneyi bırakıp Karısına bağlanacak, ikisi bir tek beden olacak. Bu giz çok derindir. Ama ben Mesih’e ve kilise topluluğuna ilişkin söz ediyorum. Ancak her biriniz karınızı kendiniz gibi sevin. Kadın da kocasına saygıyla davransın.” Ef. 5:2533

Özellikle bu ayetlerde anlatılanlar çok önemlidir. İncil inancının temelinde kadın ve erkekliğin eşitliği yattığı gibi aynı zamanda birbirine tam olarak sevgi ve saygı ile bağlı, aile sorumlulukları çok net bir biçimde belirgin Allah insanlarının oluşturduğu bir aile hayatı yatmaktadır. Bu Mesih İsa’da ve O’nun müjdesinde insanlığa sağlanan en büyük ahlaktır. Allah’ın öğrettiği ahlak en büyük ahlaktır. Dünyada farklı ahlakçılar, din ve ahlak öğretmeye çalışan insanlar vardır. Olacaktır da. Ama bu din ve ahlak öğretileri ne kadar güzel görünse de Allah’ın standartlarıyla karşılaştırıldıklarında ne kadar yanlış oldukları gün gibi ortaya çıkacaktır. Yalnızca televizyonlarda güzel bir müzik eşliğinde, spikerin ses tonunu tokça çıkararak okuduğu güzel cümleler bir inancın ahlakını en iyi ahlak yapamaz. Önemli olan uygulamada, yaşam pratiğinde gözlemlenenlerdir. Mesih İsa’da aile her şeyden önce tek eşlilikle koruma altına alınmış ve sağlıklı aile temeli anne ve babanın eşit bir ilgi ve sevgi ile birbirine bağlanmaları sağlanmıştır.

Kocalar, karılarını Mesih İsa’nın kilisesini sevdiği gibi, kendi bedenleri gibi sevmelidirler.  Bu gerçekten oldukça üst bir standarttır. Bu denli yüksek bir ahlakın anlaşılması için Mesih İsa’nın kimliği ve inananları için ne yaptığı ve Müjde’sinin ne olduğu anlaşılmalıdır. Aksi takdirde Mesih İsa’nın kilisesini sevdiği gibi sözünün anlamı çok sığ kalacaktır. Mesih İsa kendi seçilmişleri için canını haç üzerinde vermiştir. Kurtarıcımız olmuştur. Bu bağlamda kocadan beklenilen budur. Kendi eşi için canını verecek kadar sevgi dolu olması.

Böyle bir sevgiye gösterilecek itaatin ne tarz bir itaat olduğunu siz düşünün. Biz genelde itaat dendiğinde sanki birilerinin ‘dediğim dedik çaldığım düdük’ tarzında bize hükmetmeleri ve bizim onların önünde boyun eğmemiz şeklinde düşünürüz. Ama burada böyle bir sevgiye gösterilen itaat sevginin büyüklüğü önünde saygıyla eğilmek demektir. Bizim Mesih İsa’ya itaatimiz gibi. Mesih İsa bizim için kurban kuzusu olmuş, bütün günahlı benliğimize rağmen bizi kanıyla kurtararak Allah’a kabul ettirmiştir. Biz bu lütuf karşısında saygıyla eğilmek, O’na yücelikler vermek için seve seve gönüllü olarak itaat etmekteyiz. İşte, gerçek Allah inancında kadının kocasına olan itaati bu anlamdadır.

e) Evlilikte kocanın kalitesi

İncil’e göre kocanın karısını Mesih’in kilisesini sevdiği gibi ya da kişinin kendi bedenini sevdiği gibi sevmesi gerektiğini gördük. Böylesine bir sevgi kolay bir sevgi değildir. Büyük bir fedakarlık ve sorumluluk getirmektedir. Dışarıdan bakıldığında bazı entelektüel kişiler inançları kadın ve erkek eşitsizliğini körüklemekle yargılamaktadırlar. Bunda haklı oldukları çok yanlar vardır. Özellikle Hıristiyanlığı yargılarken ortaçağ bir dev gibi gözlerinin önüne gelmektedir. Oysa önemli olan insanların gerçek Allah inancını ne hale soktukları değil, esas Allah inancının ne olduğu gerçeğidir. İncil ne öğretmektedir? Allah müjdesi kocanın karısına dünyada çok nadir görülen bir sevgi yoğunluğu sunmasını istemektedir.

Bu tarz bir sevgi sertliği, çekişmeyi, kaba gücü ortadan kaldıracak bir sevgidir. Kadın ve erkek Allah önünde eşittir. İnsan olarak eşit haklara sahiptirler. Yalnızca yaradılış olarak Allah erkeğin aile içinde ve toplumda yüklenmesi gereken görevler nedeniyle fiziksel anlamda onu daha güçlü kılmıştır. Bu kadını güçlü kılmamış anlamında değildir. Kadının derin annelik duyguları erkeğe verilmemiştir. Fedakar, hassas ve sevgi dolu kadınlar, sağlıklı erkeklerin de sağlıklı kadınların da toplumda yerlerini almasını sağlamışlardır. Görüldüğü gibi erkek fizikçe güçlü olsa da kadının güçlü olduğu alanlar ayrıdır. Demek ki, Allah kadın ve erkeğe ayrı ayrı roller vermiştir.

Ama ne yazık ki, Allah’ın gerçek anlamda anlatmak istediği kadın ve erkek kavramını bilmeyen birçok erkek kendi fiziksel gücünü kadını aşağılamak, ona kötü davranarak kendi gücünü göstermek şeklinde kullanmaktadır. Oysa, Mesih İsa’da Rab’bin kurtarışını gönenmiş erkek fiziksel anlamda kendisinden biraz daha güçsüz kılınmış kadına karşı saygı göstermeli, oldukça nazik olmalıdır:

“Bunun gibi, siz kocalar da karılarınızla birlikte geçirdiğiniz yaşamı bilgiyle, kendinizden daha güçsüz cinsten olanlara davranırcasına sürdürün. Ayrıca, yaşam kayrasının ortak mirasçıları olarak onlara değer verin. Öyle ki dualarınız engelle karşılaşmasın.”1. Pe. 3:7

Buradaki güçsüzlük ifadesi yukarıda dediğimiz gibi kadının biraz daha nazik yaratılmış olmasını irdelemektedir. Zaten kadınlara değer verilmesinin gerekliliği hemen ardından belirtilmiştir. Bir de önemli olan hiçbir zaman ayetlere tek başına bakmamalıdır. Yani bu konuya ilişkin bütün ayetler birleştirildiğinde İncil’in kadın ve erkeğe bakış açısı net olarak ortaya çıkmaktadır. Özetlenecek olursa kadın ve erkek evlilik yoluna birlikte çıkacak ve hiç boşanmayı düşünmeksizin Allah önünde, büyük bir sevgi ve özveri ile sürdüreceklerdir. Bir koca asla gençlik karısını bırakmamalıdır. Bu yalnızca bırakmama değil, aynı zamanda onun sevgisi ile iç içe olması da demektir. Boşanma bölümünde değineceğimiz gibi “zina” ve “imansız tarafın kendi kararı ile terk etmesi” şeklindeki çok ama çok özel durumlar dışında evliliğin boşanma ile sonuçlanması söz konusu olamaz. Kocanın bütün dikkatini, sevgi ve ilgisini karısına yönlendirmesi en büyük sorumluluğudur.

f) Evlilikte kadının kalitesi

Kutsal Kitap’ta kadınlar hakkında oldukça çok ayetler bulunmaktadır. Özellikle Süleyman’ın Messel’leri iyi bir eşin karakterinde yer alan bu konuya ilişkin ayetlerin bir gelişimidir. Süleyman’ın Meselleri 31. bölüme bakıldığında yaşamını kocası ve çocuklarına gerçekten adamış bir kadının resmedildiği görülmektedir. Bu resimde kadın hiçbir şeye karışmayan, ailede sözü geçmeyen, silik bir şahsiyet değil, aksine oldukça etkin bir biçimde ailenin korunmasını, ilerlemesini sağlayan bir kişidir. Koca kadar etkin bir kişidir. Rol ayrımında kadın daha çok ev ve aile üzerinde etkinse erkek de daha çok dış ilişki ve işlerde etkindir. Bu her zaman ille de böyle olacak diye bir kavram yoktur. Çünkü birbirine yönelmiş saygı ve sevgi prensipleri sayesinde yürüyen bir evlilikte birbirine destek, birbirinin işlerini paylaşmaktan başka bir şey gözlemlenemez. Süleyman’ın Mesellerine dönecek olursak orada verilen ayetlerde görüldüğü gibi böylesine etkin, aktif bir kadının aynı zamanda kocasının tam güvenini de üzerinde topladığını görmekteyiz:

“Faziletli kadını kim bulabilir? Çünkü onun değeri yakutlardan çok üstündür. Kocasının yüreği ona güvenir, Ve adamın kazancı eksik olmaz. Kadın ona kötülükle değil, Hayatının bütün günlerince iyilikle öder.” Sül. 31:1012

Burada evinin bütün gereksinimlerini sağlamaya çalışan, evde her şeyin yolunda gitmesi için gayret gösteren bir kadın görüyoruz. Bu önümüze konulan ve örnek eş olarak önerilen bu kadın, muhtaç olanlara yardımcı olmaya çalışan, fakirlere yardım elini uzatandır. Konuştuğu zaman hikmetle konuşur, ailesine onur getirdiği gibi çevredeki insanlarca da saygı ile anılır. İşte, bir aile içinde kadının rolü bu ayetler bize açıklamaktadır. Allah’ın uygun gördüğü bir evli hanım ev yaşamında ya da toplum yaşamında bir dantel gibi Allah’ın ışığını üzerinde yansıtan kişidir.

Bu konu üzerinde bir başka ayette ise; Allah’ı hoşnut etmek isteyen hanımların dış görünümlerinden ziyade iç görünümlerini zenginleştirmeleri gerektiği söylenmektedir:

“Çekiciliğiniz dıştan beliren en son saç modasıyla süslenmek, altınla bezenip donanmak, giysiler kuşanmaktan ileri gelmesin. Tersine, içeride saklı kişilikle ilgili, bozulmayan yumuşak huy ve dingin ruhla belirsin. Allah katında bunun değeri pek çoktur. Önceki dönemde umutları Allah’ta olan kutsal kadınlar da kendilerini böyle donatırlardı. Onların bağımlılıklıları kocalarınaydı.” 1. Pe. 3:35 9

Zaman zaman bazı Hıristiyanlar bu ayetleri aslında yüzeysel anlamda algılamışlar ve hanımların altın ya da mücevher takmaması gerektiği gibi bir takım kurallar oluşturmaya kalkmışlardır. Bu ayetler ister bu haliyle ister orijinal metinleri üzerinde, dikkatlice okunursa içindeki esas anlam anlaşılacaktır. Amaç hanımların Allah’ın istemine uygun karakter güzelliğine önem vermeleridir. Çünkü hanımlar için güzel görünmek, beğenilme arzusu oldukça etkindir. Aslında bu erkeklerde de yok değildir. Ama esas olan Mesih İsa’da Allah’ın kurtarışını almış olan kişinin Allah’a yaraşır bir karakterde serpilip gelişmesidir.

g) Ya çok evlilik kavramı?

Kutsal Kitab’ımıza göre Allah’ın yarattığı insanı için ideal olan evlilik düşüncesi tek eşlilik üzerine kurulmuştur. Kişi tek bir eşle bir ömür boyu birlikte yaşamalı, Allah sevgisinin tadını bu eşle birlikte kurduğu aile içinde çıkarmalıdır. Allah’ın bu istemine karşın Eski Antlaşma’da çok evlilikle karşılaşmaktayız.

Kutsal Kitap’ta çok evliliği ilk kez Kain’in atalarından olan Lamek’in Ada ve Tsilla isimli iki eşle evlenmesinde görmekteyiz. Aslında Kutsal Kitap çok evlilik için herhangi bir izin vermemektedir.

            Çok evliliğin olduğu her durumda çoğunlukla mutsuzluk ve huzursuzluk hakim olmaktadır. İbrahim’e eşi Sara tarafından bir cariye verilmişti. Bu o dönem kültürünün bir uygulamasıydı. İbrahim Hacer’le bu sayede ilişkiye girmişti. Esav’ın da aynı hataya düştüğünü görüyoruz. Esav, Allah’a saygısı olmayan bir kişiydi ve bu nedenle Hittitler’den iki kadınla evlendi. Bu durum ailesine büyük yürek acıları verdi.

Tekvin bölümünden sonra Eski Antlaşma içinde kaydedilmiş on üç çok eşlilik olayı ile karşılaşıyoruz. Bunlardan üçü hakimler döneminde sekiz tanesi ise krallar döneminde yer almaktadır. Çok eşliliğe en büyük örnek Süleyman’dı. 700 karısı ve 300 cariyesi bulunuyordu. Yalnızca çok eşlilik nedeniyle günah işlemedi, aynı zamanda Allah’ın emrine itaatsizlik ederek Allah’a inanmayan ve yabancı halktan olan kadınlarla evlenmişti. Sonuç olarak bütün bu kadınlar Süleyman’ın yüreğinin Yüce Allah’tan uzaklaşmasına ve krallığını kaybetmesine neden oldular.

Bütün bu noktalara bakarak şu sonuçları çıkarabiliriz: Tek eşli olmayan evliliklerin çoğunda bir iç huzursuzluk ve mutsuzluk yaşanmaktadır. İstisnalar genel kaideyi bozmadıkları için olayı geniş olarak değerlendirmek gerekmektedir. Hem eşler arasında hem de aileler arasında büyük bir kıskançlık ve çekişme söz konusu olmaktadır. Bunun dışında Kutsal Kitap’ta yer alan birçok evlilik ve evlilikle ilgili ayetler tek eşlilik üzerinedir. Özellikle kilise önderleri için verilmiş bulunan ayetlerde tek eşliliğin önemi en belirgin özellik olarak göze çarpmaktadır:

“Bu durumda Gözeticinin anlatılan nitelikleri taşıması gerekir. Yaşamı suçsuz, bir tek kadının kocası, davranışında ölçülü, ağırbaşlı, saygın, konuksever, öğretmeye yetenekli evini sağlıklı yöneten, çocuklarını bağımlı ve her bakımdan saygılı yetiştiren biri olmalı.

Hizmet Görücüler bir tek kadının kocası olmalı. Çocuklarını ve evlerini sağlıklı yönetmeli…

Ancak atayacağın ihtiyar kusursuz biri, tek kadının kocası olmalı… başkaldırmayan imanlı çocukların sahibi olmalı…”1. Ti. 3:212; Tit. 1:6

Madem Allah tek eşli bir evlilik istiyordu neden kendi halkının çok evliliğine müsaade etti?

Kutsal Kitab’ın içinde kayıtlı olduğu halde Allah’ın istemi dışında olan birçok davranış biçimi bulunmaktadır. Kutsal Kitab’ın içinde Allah’ın istemi olmadığı halde boşanmanın da yer aldığını görüyoruz. Kölelerin varlığından da bahsedildiğini görüyoruz. Oysa Allah’ın bu kurumu hiç bir yerde önermediğini de görüyoruz. Bütün bu gördüklerimiz bize iki durumu açıklamaktadır.

Birinci: Allah halkı kendisini çepeçevre çevreleyen ve kendilerini çok kötü bir biçimde etkileyen putperest kültürlerin saldırısı altında kalmışlardır.

İkinci: insanın bütün ilişkilerinde etkin olan günahlılığını hiçbir zaman göz ardı etmemeliyiz.

Allah’ın bu tarz hareketlere hemen bir yargı getirmemesi, bu davranışları kabul ettiği anlamına gelmez. Aksine o insanına bütün bu yanlış yaşam biçimlerini sunup doğru olanı, kendi istemi doğrultusunda yaşamayı önerip durmaktadır. Çok evlilik yapmış kişiler ve hatta bu kişilerin hüsranla noktalanan yaşamları Allah’ın Kutsal Kitabı’nda yerini almıştır almış olmasına ama hiçbir zaman şu ya da bu kadar kadınla evlenebilirsiniz şeklinde bir öğretişte bulunulmamıştır. Demek ki, Kutsal Kitap çok eşli yaşam ve sonuçlarına ilişkin örneklemelerde bulunmuş ama esas olanın Allah’ın tek eşliliği kabul ettiği bir aile yaşantısı olduğunu öğretmiştir. İşte Allah’ın istemi olan budur. O’nun istemi, O’nun öğretişi Allah önünde O’na imanlı kadın ve erkeğin yaşam boyu hiç ayrılmadan birleşmesi, bir aile kurmasıdır.

4. AİLE NEDİR?

Hem Eski Antlaşma’da hem Yeni Antlaşma’da aile oluşturan iki unsur vardır: Birinci: kan bağı, ikinci: birlikte yaşamak, aynı koruma altında bulunmak.] Kutsal Kitab’ın aile için kullandığı ikinci kelime ise ‘ev’ kelimesidir.

Kutsal Kitap aileyi bir toplumun temeli olarak görmekte ve Allah’ın aileyi toplumun çekirdeği olarak kadın ve erkeğin birlikteliği olarak öğretmektedir. Bir aile içinde hem kadının hem de erkeğin birliktelik için gerekli gereksinimleri karşılanmalıdır. Çocuklar aile içinde ruhsal ve bedensel gereksinimlerini sağlayarak büyümelidirler. Demek ki anne, baba ve çocuklardan oluşan toplumun en küçük birlikteliği ailedir. İnsan aile yaşamı, Kutsal Kitab’ın Tekvin bölümünde açıklandığı gibi Allah’ın insan varlığı için oluşturduğu kurumdur.

Bütün bunlara karşın aile hem Eski hem de Yeni Antlaşma’da daha da geniş olarak ele alınmaktadır. Bu örneklemelere baktığımızda birkaç neslin bir arada yaşadığı yer olarak da aileyi tanımlamak mümkündür. Aile içinde o dönem yaşamlarında köleler ve hizmetçiler bile yerlerini almaktadırlar.

5. BİR AİLENİN ÖZELLİKLERİ NELERDİR?

Bir ailenin birçok özellikleri bulunmakla birlikte en belirginlerini şöyle açıklayabiliriz:

a) Bir yuvadır

Bir aile birimi içinde hem sevgi, hem sıcaklık hem de koruma vardır. Bütün çocukların babaları tarafından sevilmeye, korunmaya ve gereksinimleri karşılanmak için babalarının çalışıp ekmek parasını kazanmasına ihtiyaçları vardır. Aynı zamanda bütün çocukların anneleri tarafından sevilip bakılmaya ihtiyaçları vardır. Bu özellikler aileyi bir yuva yapmakta ve sıcak bir sevgi yumağı haline getirmektedir. Bu yumak ne kadar sevecen ve birbirine bağlı ise aile o kadar sağlıklıdır. Böylesine yuvalardan oluşan toplum daha da sağlıklıdır. Oysa çağımızda boşanmaların tehdit ettiği toplumsal bir yapı ortaya çıkmıştır. Yüzlerce çocuk boşanmaların getirdiği sağlıksız ortamlarda, anne ya da baba kucağından yoksun, ya da bazı durumlarda her ikisinden de mahrum büyümekte ve toplum için ruhsal anlamda birer bomba olmaktadırlar.

Ailelerin bu duruma düşmesinde yine etkin olan etken günahtır. İnsanın günahlılığı gün yüzüne çıktığında boşanmalar başlamaktadır. Bu Allah’ın istemi ve aile için olan planı değildir. İnsan yine kendi aldanmışlığı ile günahın peşinden koşarak bu sonuca gelir. Allah’a ait bir aile sevginin, korumanın ve kabul görmenin mekanıdır. Baba, Oğul ve Kutsal Ruh tek olan Allah’ın sevgi yumağının gizemi dünya üzerinde Mesih inanlı ailelerde yansır.

b) Bir okuldur

İster hatırlayalım isterse hatırlamayalım ama bizim bir insan evladı olarak ilk ders aldığımız yer ailedir. Birçok insanların problemli yaşamlarının kaynağı anne ve babanın bu insanlara çocukluklarında verdiği yanlış eğitimleridir. Aile içinde doğru şeyleri öğrendiğimiz gibi yanlış şeyler de öğrenebiliriz, ya da öğrendiklerimizi yanlış uygulayabiliriz. Ama bizim ailemiz eğer sevgi ve kabul üzerine kurulmuş bir aile ise bütün yanlışlarımız sevgi ve hoşgörüyle düzeltilecek, bizim sağlıklı bir kişi olarak yetişmemiz sağlanmış olacaktır.

Ahlakın temellerini öğrendiğimiz yer yine aile ocağıdır. Aile içindeki ahlak anlayışı doğrudan bize geçmektedir. Annelerin yalan söylediği ailelerde çocuklar da yalan söyleyecektir. Babaların sözlerini tutmadıkları ailelerde çocuklar da sözlerini tutmayacaklardır. Aile içindeki bütün ilişkiler çocuklar tarafından bir kameranın kayda geçmesi gibi kayda geçilecektir. Bütün bu öğretim konuları çocuk için hava ve su kadar gereklidir. Çünkü çocuk bütün bu öğrendiklerini yaşam boyu kullanacaktır.

Çocuk ailesini dinlerse, yetkiye, itaati öğrenmesi gerekir. İtaat yanında disiplin paralel olarak gitmektedir. Bir imanlı ailesi içinde uygun bir disiplinin olması gerekir. Allah bizi sevdiği için başı boş bırakmaz ve bize bir takım disiplin uygulamalarında bulunur. Ailenin çocuk yetiştirmesinde de uygulaması gereken disiplin kural ve cezaları bulunmalıdır. Yalnız böyle disiplin sevginin sonucu olmalıdır, öfkenin getirdiği disiplinin sonuçları Allah istemi olmayacaktır.

Aileler çocuklarını disiplin etme konusunda oldukça büyük bir sorumluluk altındadırlar. Çocuğun istediği her şeyi yapamayacağını bilmesi çok önemlidir. Eğer bunu evde öğrenemezse, o zaman dış dünyada bir yolla kendisine öğretilecektir. Bu kişi için bazen çok zor tecrübeler edinmesi demektir.

Aynı zamanda çocuk bütün ilginin yalnızca kendisi üzerinde olmasının gerekmediğini de bilmek zorundadır. Aile içinde başkaları ile paylaşmasını öğrenmelidir. Eğer kardeşleri varsa oyuncaklarını, yemeğini kısacası sahip olduğu şeyleri ailenin diğer fertleri ile paylaşmasını öğrenmelidir. Anne ve baba eğer bu konuda çocuğa yeterli bir eğitim verememişse oldukça kendini beğenmiş, bencil bir kişilik gelişecektir. Böyle bir durumda acaba suçlu kimdir?

Süleyman’ın Mesellerinde disipline ilişkin oldukça net öğretiler görüyoruz:

“Değneğini esirgeyen oğlundan nefret eder; Fakat onu seven vaktinde tedip eder.”  Sül. 13:24

Kutsal Kitab’ın disiplin anlayışında hiçbir aşırılığa rastlamak söz konusu değildir. Aynı zamanda disiplin yalnızca kızlar için de değildir. Bizde yaygın bir söz vardır: “Kızını dövmeyen dizini döver” diye. Ama burada gördüğümüz gibi yalnızca kız çocukları için değil, disiplin erkek çocukları için de aynı şeydir. Gerektiği zamanlarda ve sevgiden uzaklaşmamak kaydıyla yalnızca disiplin amaçlı cezalandırma çocuklar için öğretici olacaktır. Ama bu kesinlikle çocuğa eziyet etmek, küçücük bedenini incitecek şekilde bir vurma ya da cezalandırma şeklinde olamaz. Zaten disiplin yalnızca dövme ile algılanmamalıdır. Ama sınırlı ve disiplinli bir şekilde çocuğun poposuna ya da eline vurmak sakıncalı değil.

Süleyman’ın Mesellerine bakmaya devam edersek babaların oğullarını disipline sokmaları konusunda başka uyarılara da rastlamak mümkündür. Aynı zamanda yalnızca aptal olanların babalarının disiplin edişine aldırmazlık edeceklerini söylemektedir. Disiplin sürekliliği olan bir öğretiş biçimidir. Disiplinin sürekliliği çocuğun ilerde karşılaşacağı tehlikelerden onu korumak anlamındadır. Ama şunu unutmamalıyız çocuğu disiplin etmek kendi egomuzu tatmin, öfkemizi geçirmek için bir yöntem şeklinde algılanmamalıdır. Aynı zamanda disiplinin amacı gerçekten yanlış bir hareketi, sevgiyi elden bırakmadan düzeltme ve eğitim verme amaçlı olmalıdır. Yoksa bu bir zulme dönüşebilir. Kutsal Kitab’ın söylediği anne ve babanın çocuklarını sevgi içinde ve sürekli bir disiplin içinde tutmalarıdır. Günümüzde çocuk psikolojisi uzmanları oldukça etkin disiplin yöntemleri uygulamışlar ve çok iyi sonuçlar elde etmişlerdir. Bu kişilerin fikirleriyle birlikte, Kutsal Kitap da okunarak en etkin disiplin yöntemleri ile Allah buyruğu olan aile içi eğitimi vermek gerekmektedir. Görüldüğü gibi aile bazen içindeki her bir ferdin öğrenim gördüğü bir okuldur.

c) Kutsal bir yer

Aile aynı zamanda çocukların Allah sözünü öğrendikleri ilk yerdir:

“Çocuğu gideceği yola göre yetiştir. Yaşlı olunca da ondan ayrılmaz.” Sül. 22:6

Kutsal Yazılar’a göre baba ruhsal anlamda ailenin reisidir. Bu rolü oldukça ciddi bir biçimde almalıdır. Allah, İbrahim’i çocukları ve ailesini Allah yolunda tutması için seçti:

“Kendisinden sonra oğullarına ve evi halkına salah ve adalet yapmak için RABBİN yolunu tutmalarını emretsin diye, onu tanıdım; ta ki, RAB onun hakkında söylemiş olduğu şeyi İbrahim’in üstüne getirsin.” Tek. 18:19

Eğer anne ve baba imanı ciddi olarak ele almazlarsa çocuklardan nasıl ciddi olarak ele almalarını bekleyebilirler? Allah, anne ve babalardan kutsal buyruklarını çocuklarına öğretmelerini istemektedir:

“Ve bugün sana emretmekte olduğum bu sözler senin yüreğinde olacaklar; ve onları oğullarının zihnine iyice koyacaksın, ve evinde oturduğun, ve yolda yürüdüğün, ve yattığın, ve kalktığın zaman bunlar hakkında konuşacaksın.”  Tes. 6:6

Anne ve babalar çocuklarının iman hakkındaki sorularına cevap verebilecek yeterlilikte olmalıdırlar:

“İlerde oğlun sana: Allah’ımız RABBİN sizeemrettiği şahadetler, ve kanunlar, ve hükümler nedir? diye sorduğu zaman, oğluna diyeceksin:…”  Tes. 6:20

Bir çocuk babasına neden Allah’a inandığını sorarsa baba oğluna “biz hep böyle inanırız” şeklinde bir cevap vermemelidir. Cevaplar Kutsal Kitab’a uygun, inanma nedenleri açık bir şekilde verilmelidir. “Allah’a inanmamızın ve ibadet etmemizin nedeni O’nun bize olan sevgisi, bizi günahlarımızdan kurtarmasıdır. O bizi çok sever ve bize yaşam boyu yön verir, bizi korur ve gereksinimlerimizi karşılar” gibi cevaplar vermemiz gerekmektedir.

Timoteos ailesi tarafından Kutsal Kitap eğitimini iyi almış bir kişiye çok güzel örnektir. O’nun eğitiminin temelinde iki kadının rolü vardır. Bunlardan biri annesi diğeri ise büyükannesidir. Oldukça iyi inanlı olan bu kişiler Timoteos’a Kutsal Yazılar’ı öğretmişlerdir. Timoteos’un babası Grek’ti. Büyük bir olasılıkla Mesih İsa’ya iman etmeyen bir kişiydi. Buna rağmen annesi ve büyükannesi imanlarını Timoteos’a aktarabilmişlerdir. Ailelerinde iyi bir iman örneği gören çocuklar büyüdükleri zaman çok sadık birer imanlı olma fırsatları vardır. Sadık bir imanlı olmanın temelinde aile içinde iyi bir iman öğretişi de yatmaktadır. Yaşayarak Allah Sözü’ne tanıklık ve aynı zamanda Allah Sözü’nden öğretmek birbirini tamamlamaktadır.

Günümüzde yeni moda öğretilerden biri de çocukları kendi haline bırakmak ve kendi inançlarını kendilerinin seçmesine fırsat vermektir. Acaba bu ne kadar doğru bir görüştür? Her şeyden önce Kutsal Kitap bize çocuklarımıza Allah Sözü’nü öğretmemizi, Allah Müjde’sini duyurmamızı buyurmaktadır. Bu çocuklarımızı Mesih’in müjdesinde yetiştirmemiz için en yeterli nedendir. Çocuklarımızı Allah bilgisinden mahrum bırakmak da bir tür beyin yıkamaktır. Yani modern yaşama göre Allah’tan bir haber kal ve git kendi istediğini seç. Ya bu boşluk içinde yetişen çocuk kendisine çok tehlikeli bir yol seçerse? Ya hiç bir şeye inanmaz büyük bir sahtekar olursa? Ya herkesten nefret eden bir cani olursa? Bu sıralama böyle gider. Böyle bir öğretiş imanın önem taşımadığını öğretme açısından bir beyin yıkamadır. Bazen bedeli ağır olabilir. Bu nedenle Mesih İsa’da Rab’bin kurtarışını gönenmiş bizlerin evleri de kutsal yerlerdir. Burada Allah’ın sevgisi vardır ve yalnızca Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’ta kendisini açıklayan Tek Allah’a ibadetler edilir.

d) Başkaları için bir sığınaktır

Aile herkesten kopmuş kendi başına bir çok kişilerin katıldığı kulüp değildir. İmanlı bir aile Allah müjdesini başkalarına da duyurmaya can atan bir ailedir. Allah’ı hoşnut etmek isteyen bir aileye sahip olan kişinin bu muhteşem hazineyi başkaları ile paylaşmaması Allah ailesinin yapacağı şey değildir. Mefiboşet sakat bir insandı. Kendisi Davud’un düşmanı olan Saul’un torunu yani Yonatan’ın oğluydu. Buna karşın Davud tahta geçtiğinde bu kişiyi kendi ailesi içinde koruma altına aldı.

Bu tarz koruma ve paylaşma anlayışı altındaki aileler oldukça genişlerler ve geniş aile konumuna gelirler. Ama çağımızda özellikle endüstrileşmiş ülkelerde artık bunu görmek oldukça zorlaşmıştır. Çünkü aile içindeki bütün fertler çalışmak zorunluluğundadır. Bu nedenle değil başkalarına yardımcı olabilmek, birbirleri için bile vakit bulamamaktadırlar. Özellikle bu gibi ülkelerde yaşlıların bakımı neredeyse tamamen devlete yüklenmiştir. Ailede kim yaşlanırsa onunla ilişkiler kopacak hale gelir ve kendi hallerine bırakılırlar. Aslına bakarsanız bu Kutsal Kitap öğretisinde yer almamaktadır. Anne ve baba her ne yaşta olurlarsa olsunlar çocukları için anne ve babadırlar. Bu nedenle buna göre özel sevgi, saygı ve ilgi görmeleri gerekmektedir. Kutsal Kitab’ın buyruğu anne ve babaya saygı ile davranmaktır:

“Anana babana saygı göster vaat ilişiğinde duyurular ilk buyruk budur: Öyle ki, üzerine iyilik gelsin ve yeryüzünde yaşamın uzun sürsün.” Ef. 6:23

Rab Mesih İsa’nın döneminde Yahudiler yaşlılarına karşı sorumluluklarını yerine getirmez olmuşlardı. Bu nedenle bu tarz kişilere karşı Mesih İsa’nın sert uyarıları dikkat çekmektedir Evden ayrılmış olabiliriz. Artık kendi evimizi idare ediyor da olabiliriz. Ama her ne durumda ya da her ne yerde olursak olalım bizler için anne babalarımız hala bizim için anne ve babadırlar. Bu nedenle hala aynı sevgi ve saygıya layıktırlar. Onlara saygı ve sevgi göstermememiz demek büyük yanlış içinde olmamız demektir: 

“Akrabalarını, özellikle de ev halkını düşünmeyen kişi imanı yadsımış olur. Bir imansızdan beterdir o..”  1. Ti. 5:8

Allah’ın kimsesizlere yer verdiğini okuyoruz. Ailesiz olanlar Allah’ın gözetimindedir. Onları yalnızlıkları içinde koruyan her şeyin sahibi yüce Allah’tır. Allah’ımızın göz ardı etmediği insanları bizim göz ardı etmemiz hiç mümkün değildir. Bu nedenle samimi Hıristiyanlar kapılarını bu tarz kişilere de açmalı ve dünyada elimizden geldiğince insanlara yardım etmeye çalışmalıyız. Çünkü Allah merhamet Allah’ıdır. Biz O’na bakarak değişiriz. Nasıl yaşamımız gerektiğini O’ndan öğreniriz.

6. AİLE İÇİ DAVRANIŞLAR

Allah ailenin dış dünyaya karşı korunması konusunda oldukça net buyruklar vermiştir. Örneğin; zina büyük bir suçtur. Allah’ın arzuladığı aile hayatı için çok büyük tehdit, Allah’ın istemi olan aile kutsallığına saldırıdır. Bu nedenle ailenin bu gibi dış saldırılardan korunması için bir takım koruyucu buyruklar vermiştir. Aynı şekilde aile içi ilişkiler içinde koruyucu buyruklar vermiştir. Allah bu buyrukları üç ana başlık altında insanlara sunmuştur. Bunlar karı/ koca ve çocuklar için olan buyruklardır. Allah aileyi özellikle bu üç birimin birliği olarak tanımlamaktadır. Bu kişiler birbirleri ile nasıl bir ilişki içinde bulunacaktır? Şimdi buna bakalım:

a) Çocukların anne ve babaları ile olan ilişkileri

Kutsal Yazılar anne ve babamıza onur getirmemizi, onları sevip saymamızı istemektedir:

“Babana ve anana hürmet et, ta ki, Allah’ın RABBİN sana vermekte olduğu toprakta ömrün uzun olsun.”  Çık. 20:12

“Çocuklar, her konuda ana babalarınızın buyruklarına uyun. Çünkü Rab’bin beğendiği tutum budur.” Kol. 3:20

Burada sevgi ve saygının yalnızca babaya ya da anneye olmadığına dikkat etmek gerekir. Sevgi ve saygı her ikisine de aynı derecededir. Acaba bunun anlamı nedir?

Birinci: Çocukların kendi anne ve babalarına değer vermeleri gerekmektedir. Çocuklar ancak kendileri annebaba olduklarında ailelerinin kendileri için neler yaptıklarını anlayabilirler. Çocuklar annebabalarına büyük saygı duymalı ve onlara hürmet etmelidirler. Çocukların annebabalarına saygı göstermeleri Allah’a saygı göstermeleri demektir. Çünkü annebabaya saygı gösterilmesini isteyen Allah’tır. Bu buyruğa itaat edip yaşamak bile Allah’a itaattir, Allah’a saygı göstermektir. Çocukların anne ve babalarına da saygı göstermeleri istenmektedir. Burada önce anneden bahsedilmektedir. Anne ve baba arasında bir ayrımcılık yapılmadan her ikisine de eşit saygı ve sevgi gösterilmesi istenmektedir.

İkinci: çocuklar baba ve annelerinin sözlerini dinlemelidir:

“Oğlum, babanın talimini dinle, Ve ananın öğrettiğini bırakma.”  Sül. 1:8 ve 6:20

“Çocuklar, Rab bağlılığında ana babanızın buyruklarına uyun. Çünkü doğru tutum budur.”  Ef. 6:1

Anne ve babaya itaatsizlik ve onlara saygısızlık Kutsal Yazılar’a göre günahtır. Anne babaya itaatsizlik Allah yargısının yaklaştığına, son günlerin geldiğine işaret olarak görülmektedir.

Kişi her zaman anne ve babasına itaati ön planda tutmalıdır. Çünkü bu Allah’ın istemidir. Ama eğer kişinin ailesi Allah’a olan inancı ve itaati konusunda baskı yapıyor, bir takım eziyet ve emirlerde bulunuyorsa o zaman imanlı kişi anne ve babasına karşı nasıl bir tavır takınacaktır? Bu oldukça zor bir durumdur. Bu durumda kişi iki nokta ile karşı karşıya gelmektedir: Allah’a itaat ya da annebabasına itaat.

Bu durumda Efesoslulara mektup 6:1’deki ayeti bir kez daha dikkatlice okumak gerekir. Burada bir çocuğun ailesine tam olarak itaat etmesinden bahsedilmektedir. Yalnız burada bir noktaya dikkat etmek gerekmektedir. Anne ve babaya itaatin sınırı “Rab bağlılığında”sözcüğü ile belirlenmiştir. Anne ve babaya sevgi ve saygı gösterilmeli ve onlara itaat edilmelidir. Ama bu sevgi ve saygı Allah buyruklarından daha önde olmamalıdır. Allah’a sevgi ve saygı, O’nun buyruklarına itaat evrendeki her şeyden daha önde ve en önemlidir.

b) Anne ve babanın çocukları ile olan ilişkileri

Özellikle babaların çocuklarını korumaları, onlarla ilgilenmeleri konusunda ayet bulunmaktadır:

“..babalar, çocuklarınızı kızdırmayın. Tam tersine, onları Rab’bin eğitimi ve öğüdüyle yetiştirin.”  Ef. 6:4

Babanın eğitimi daha önce belirttiğimiz gibi ailede  bir disiplin unsuru olmalıdır. Kırıcı, yıkıcı, kızdırıcı bir eğitim değil, yapıcı bir eğitim olmalıdır. Disiplinin elden bırakılmaması gerektiğini öğrenmiştik. Yanlış ve yersiz disiplin çocuğun benliğinde kırgınlık, kızgınlık, kısacası bir içsel acılık onun teşvikini kıracak hatta içine kapanmasına neden olacaktır. Babanın bütün davranışları birer örnek olmalıdır. Sözleri çocuğu rencide edici, onu başarısızlığa sürükleyici olmamalı, aksine bina edici olmalıdır. Çocuklar yanlış yaparlar, büyükler de çok yanlış yaparlar. Genelde büyükler bir zamanlar küçük olduklarını ve çok hatalar yaptıklarını çoktan unutmuşlardır. Bu nedenle çocuktan kendi sınırlarının üstünde bir beklenti içindedirler. Oysa çocuğa hata yapma şansı verilmelidir. Sonra da doğrusu öğretilmelidir. Bir su bardağını deviren çocuğa hemen bağırma eğilimi içindeyizdir. Oysa ona sıkı tutmasını öğretmek bizim sorumluluğumuzdur. Ama küçücük bir hata bile olsa dilimiz öylesine uzundur ki, neleri yıktığımızın farkında bile değilizdir. “Sen her zaman böylesin, bir şey yapamazsın, bak yine devireceksin.. Sen bırak” şeklindeki sözlerle çocuğumuzun geleceğinin temellerini atmaktayız. Ama bu temeller hiçte kendine güvenen bir çocuk yetiştirme temelleri değildir. Çocuk oldukça kendini küçümseyen, bir takım kompleksleri olan bir çocuk olarak yetişecektir.

Babanın disiplini oldukça dikkatli ve olumlu bir eğitim olmalıdır. Çocuklarının yararını düşünerek disiplin verilmelidir. Birçok zamanlarda ve birçok toplumlarda çocuğun bir kişi olduğu çok çabuk unutulmaktadır. Kendisine evdeki bir eşya gibi yaklaşılmakta ve çocuk hiçbir zaman dinlenmemektedir. Oysa onun en büyük gereksinimi sevilmek ve kabul edildiğini bilmektir. Dinlenmiş olmakta anne ve baba tarafından çocuğa sağlanan en büyük lütuflardan biridir.

Daha önce de gördüğümüz gibi Allah’ın istediği yolda çocukların eğitimi yine anne ve babanın sorumluluğudur. Yalnızca fiziksel ve duygusal gereksinimleri değil, ruhsal gereksinimleri de anne ve baba omuzlamalıdır.

SONUÇ

Evlilik ve aile yaşamı Allah’ın toplumsal yaşam içinde arzuladığı yaşam biçimidir. Kutsal Kitap içinde evlilikten aile içi ilişkilere kadar oldukça net bir düzen görülmektedir. Bugün dünyamızda Allah’ın kurduğu evlilik ve aile düzenine karşı oldukça sert bir saldırı bulunmaktadır. Bunun sonucunda da aileler parçalanmakta ve dünya yalnız insanların dünyası haline gelmektedir. Bu arada da zaten sorunlarını çözmeye gücü olmayan dünyamızın sorunlarına bir yenisi daha yenisi eklenmektedir. Bütün bu evlilik ve aile karşıtı görüşlere rağmen Allah’ın buyruklar göz önünde bulundurularak bu kurum daha da iyi korunmalı ve Allah’ın istemi doğrultusunda hareket edilmelidir. Çünkü bunun karşısında olmak kişisel bencillikten başka bir şey değildir. Unutulmaması gereken kendi ailelerimiz Allah için bir onur ve O’nun kutsallığı için bir tanıklıktır.


55
©Copyright 2001 Kapsam