Hıristiyanlıkta
mezhepler nasıl oluştu?
İlk olarak şunu belirtelim ki; Mesih'in ilk öğrencileri bir
mezhebe bağlı olarak değil, sırf "hıristyan" olarak biliniyordu.
('Mesih' kelimesinin eski yunanca "Hıristos"dan tercümesi
olan 'hıristyan' kelimesi, dolayısıyla "Mesih inanlısı"
ya da "mesihçi" anlamındadır: Bkz.
Elçilerin İşleri 11: 26).
İsa Mesih bu dünyadan ayrıldıktan
sonra öğrencileri ilk topluluğu oluşturdular. Zamanla buna benzer
topluluklar, bütün Roma İmparatorluğu memleketlerine, hatta sınırların
çok ötesine de yayıldı. Bunlar bir
mezhep ya da bir örgüt oluşturmuyorlardı. Birbirinden özerk yerel
topluluklar olmakla birlikte, diğer bütün topluluklarla sevgi bağıyla
birlik içindeydiler. Çünkü bir merkeze değil, direkt Tanrı'ya ve uygulamada
yetki kaynağı olarak sırf İncil'e bağlıydılar (bkz. Elçilerin İşleri
20: 32).
Her yerel toplulukta önder
olarak bir heyet atanıyordu. Önderlik kurulunu oluşturan heyet İncil'de,
"ihtiyarlar", "çobanlar", ya da "gözetmenler"
olarak adlandırılır. Topluluğun ayrı bir ruhban sınıfı değildir.
Onların görevi topluluğu gütmek ve onun ruhsal gelişmesini sağlamaktır.
Önderlik kurulu üyeleri, genellikle evli ve çocuk sahibidirler,
normal bir iş yaparlardı. (Bkz: Elç.iş.14: 23; 20:17, 28; 1.Tim.3:1-7;
Tit.1:5-9). Her yerel topluluk tamamen özerkti. Ne Kudüs'te, ne Roma'da, ne de başka bir
ülkede olan bir merkezden yönetilirdi. Yerel topluluğun önderleri,
uygulamada karşılaşılabilecek sorunların çözümünde yetkili
merciiydi; kendi dışında herhangi bir dinsel kuruluşa tabi değildi.
(Bkz: Elç.iş.14: 23; 20: 32; İbr.13:17;…)
M.S. ikinci yüzyılda 'evrensel'
(yani bütün dünyaya yayılmış) anlamına gelen 'katolik' sıfatı kullanılmaya
başlıyor (ne var ki o zaman 'katolik' sıfatı bir mezhep çağırıştırmıyordu).
Ancak 3. yüzyılda imparator Konstantin hıristiyan inancını resmi
din olarak ilan ettiğinde, Roma imparatorluğunun putperest dinî düzeni
hıristiyan dininin büyük bir kesimine yavaş yavaş süzülür. Yani
Hıristiyan dininin aynı terimleri putperest Roma dininin kalıplarına
ve örflerine uydurulur (dolayısıyla İncil'in esaslarından kopar).
Küçük bir örnek vermek gerekirse, 3. yüzyılda kiliselerin bir kısmı
dünyasal bir egemenlik hırsıyla örgütlenmişti. 'Katolik' ünvanı
bu sefer bir mezhebin ismi olarak kullanılır; bu kiliseler devletle
karışır ve Roma dininin 'Papa' ve 'kardinaller' müesseseleri (ki
bunlar, İncil'le ilgisi olmayan ruhban sınıflarıdır) bu mezhebe aktarılır.
Bu şekilde "katolik"
sıfatı 'evrensellik' anlamından çok 'resmi kilise' anlamını kazanıyor.
Yalnız bu arada, henüz tam örgütlenmemiş 'katolik' aleminde, papanın
otoritesini kabul etmeyen bazı yerel inanlı toplulukları bağımsız
varlıklarını sürdürüyorlardı.
Zamanla daha da çok örgütleşen
bu mezhepte, inanç ile uygulama kaynağı olarak İncil'le birlikte,
halk arasında batıl inançlardan ve İmparatorluğun eski putperest
dininden (mitolojiden) kalma inançlar, adetler ve uygulamalar halk
arasında yayılır ve Katolik kilise
tarafından resmileştirilir; örneğin, şehirlerin aynı koruyucu
tanrılarına bu sefer azizlerin isimlerini verilir, eskisi gibi
onlara dua edilebilmesi için bu azizlerin heykelleri de yapılır.
İşte o sırada, o zamana kadar
halk inançlarından birikegelmiş rivayetleri kabul eden resmi kilise
içersinde büyük bir tartışma ortaya çıktı. Yani Mesih'in, Meriyem'in
ya da azizlerin heykellerine dua edilip edilmemesi konusunda. Bu
şekilde "gerçek öğretişe bağlı" anlamına gelen "ortodoks"
görüşü ortaya çıktı. (Yine, bu arada paralel olarak sırf İncil'in
yetkisine bağlanan küçük topluluklar varlığını sürdürmüşlerdir)
Ortodoks kesimi kabul etmediğı heykellerin yerine ikonalara (yani
azizlerin vs. resimlerine) dua eder.
Kotolikler Papa'ya, Romada'ki Kardinal'lere, rivayete
ve en son İncil'e bağlanırken (ki bu arada halk arasında neredeyse
okunmayıp içeriği unutulmuştur), Ortodoks kesimi Patriğe, Konstan-tinopolis'teki
patrikhaneye (ya da başkentlerdeki patrikhane-lere),kendi rivayetlerine
ve uzaktan İncil'e bağlanırlar.
M.S. 15. yüzyıla kadar, sırf
İncil'e bağlanan ve sade bir topluluk düzenini sürdüren toplulukların
büyük bir kısmı, kafir diye resmi kiliseler tarafından katledilip
yok edilmeye çalışılır. Ayakta kalanlar da, ya gizlice yaşadılar,
ya da ıssız yerlere çekilip meçhul bir yaşam sürdürdüler. (Bunlardan
bazılarının isimleri ve yaklaşık tarihleri şunlardır: Novisyanocular
(yaklaşık: Milattan Sonra 4., 5. yüzyıl), Montanocular (M.S.3-5.yy),
Donatocular (M.S.4-6.yy), Pavlusçular (M.S.7.,8.yy), Arnaldocular
(M.S.9.,10.yy), Bugomilciler (M.S.8-10.yy), Albicenseler
(M.S.11-15.yy), Valdenseler (M.S.13-16.yy), Vaftizciler (M.S.16-20.yy),
Menonitler (M.S.17-19.yy) v.s.)
Bunlar ayrıntıda bazı farklı
görüşlere sahip olsalar bile, tek yetki kaynağı olarak İncil'i kabul
ettikleri için, özde, yüzyıllar boyu süren Mesih'in aynı ve bir tek
topluluğu olarak kabul edebiliriz. İsimleri, farklılıklarıyla
birbirinden ayrılsın diye ortaya çıkmaz, bu akımlara neden olan ilk
önderlerin isimleridir (çoğu zaman resmi kilise onları tarikat
diye görüp bu küçük kiliselere böyle alaycı lakaplar takardı).
15. yüzyılda o tarihe kadar
süregelmiş İncil'e dönük bu akımlardan bir tanesi, siyasi destek görünce
(Almanya'da) resmi bir kol olarak gelişti. Bugün, o zaman Katolikler
tarafından takılan, aşağılayıcı
nitelikteki "protestan" (yani protesto edenler) lakabıyla
tanınıyor. Onları ayrı bir mezhep olarak görmemizin nedeni de bu
lakaptır. Oysa onlar yeni bir mezhep oluşturmak niyetinde değil de,
(o zamana kadar süregelen başka topluluklar gibi) sırf İncil'in gerçeklerine
dönmek isteyen Mesih inanlıları olarak kabul etmemiz gerekiyor.
Ne var ki, siyasi bir destek görünce i resmileşti.
Katolikler tarafından, Protestanlarla
birlikte yahudiler de, mülsümanlar
da düşman olarak kabul edilip, üçü eşdeğer sayılırdı. O dönemde Katolik
Kelisesi'nin egemenlik sürdüğü ülkelerde, İncil'i okumak yasaktı. Fakat onu okuyup
kabul eden-lerin hepsi yahudiler ve müslümanlarla birlikte kafir
sayılırdı.
İsa bundan önceden şöyle bahsetmişti:
"Evet öyle bir saat geliyor ki, sizi öldüren herkes Tanrı'ya hizmet
ettiğini sanacak" (İncil'den: Yuhanna 16:2) (Tabii bu konuda bugünkü
katolik kilisesi çok değişmiştir ve diğer azınlıklara zülmetmemekte.
Fakat kökenleri çürük olduktan sonra, toplu halde İncil'deki sadeliğe
ve Mesih'in gerçek inancına dönebilmesi de çok zor…)
Protestanlık, bugüne kadar
çeşitli gelişmeler kaydeden kollara ayrılmıştır (zaten özerk sayılan
topluluklardan ibaret): Kalvinciler, Luterciler, Metodistler, Anglikanlar,
Presbiteryanlar vs. Fakat çoğu belli bir merkeze bağlanmamış, yerel kilisenin (yani topluluğun) dışında,
baş olarak İncil'de örneklendiği gibi bir tek İsa Mesih'i kabul etmişler.
Yalnız, zamanla kimisi katolik düzenindeki uygulamaya benzer
bir yapı edinmiş, kimisiyse ruhsal yaşantısını yenileyip İncil'deki
sadeliğine bağlı kalmıştır.
Sonuç şudur: Mesih hiç bir mezhep kurmadı.
Düşüncesindeki topluluk İncil aracılığıyla kendisine gerçekten
bağlanan kişilerin toplamıydı, bu kadar basit. Bunlar baş olarak
bir tek İsa'yı kabul edenlerdir. Mesih'in yolunda ruhça olgunlaşmak
için yardımlaşır dayanışmayla, yerel topluluklar oluştururlar. Ayrıntıda
çeşitlilik varsa bile (çünkü bizim
tek düzeyde programlanmış birer robot olarak davranmamızı istemez),
böyle topluluklar, tek yetki, inanç ve uygulama kaynağı olarak İncil'i
kabul ederler. Bundan başka bir yerel topluluğun, Mesih'e ait olup olmayan
bir topluluk olduğunu öğrenmek için, mezhebî ismine bakmadan İncil'in
gerçeklerin ve öğretilerine bağlıysa o yerel topluluk Mesih'indir.
Bu iki ilkeden sapan her topluluk ya da mezhep, her ne kadar içinde gönülden
Mesih'e bağlanan inanlı varsa da, düzen ya da kurum olarak İncil'in kalıbından
ayrılmış bulunuyor.
Şunu diyebiliriz
ki, bugün bilinen 3 ana mezheplerin çerçevesinde küçük çapta toplanan,
yerel topluluklar olarak İncil'in ilkelerine dönmüş olan gruplar
vardır. Bu gruplardaki inanlılar Mesih'e yürekten bağlanmışlarsa,
o zaman onlar esas Mesih'in tolpuluğunu (yani kilisesini) oluşturanlardır.
Onları birbirine bağlayan bir mezhep değil, Mesih'in kendisi ve
O'ndaki sevgidir. Aynı şekilde bir Mesih topluluğunun, inanç ya da
uygulamada geçerliliğini öğrenmek için İncil'in ışığının altında
incelenmelidir
|
"Ben iyi çobanım" diyen . . . İSA
. . . ile ilgili bilgi edinmek isterseniz aşağidaki adrese yazın:
P.K. 52 Beşiktaş-Istanbul
Veya e-posta (kapsam@kapsamgazetesi.com)
gönderin.
|
|