İnsanın İkinci İsyanı
Bir gün
zengin bir adam yolda yürürken çöplerin içinde uyuyan bir çocuğu görür. Çocuğa
uzun süre bakar ve kendi kendine bu çocuğu almaya karar verir. Fakat almadan
önce çocukla yakın bir diyalog kurmaya karar verir. Amacı her şeyi ona önce
anlatmak daha sonra kendi seçimini yapması konusunda kararı kendisine
bırakmaktı. Her gün çocuğun bulunduğu yere gider ve çocukla zaman geçirir. Çok
geçmeden çocuk üzerindeki giysilerden rahatsız olmaya başlar. Çünkü giysileri
dayanılmaz ağır bir koku salmaktadır. Sürekli ziyaretine gelen kişiye
“üzerimdeki elbise kokularından rahatsız oluyorum, lütfen bana bir elbise ve
kalabileceğim bir yer bulabilir misin?”diyerek yardım istedi. Adamın tam
istediği fırsattı bu istek. Hemen çocuğu alıp kendi evine götürdü ona en güzel
elbiseleri ve en güzel odaya yerleştirdi. Bu yetmezmiş gibi çocuğu kendi
nüfusuna kayıt ettirdi. Artık çocuğun biri babası ve bir ailesi olmuştu.
Yıllar
geçer aynı onun gibi bir kişi daha eve
gelir. Birlikte büyümeye başlarlar. Bir süre sonra kardeşini kıskanmaya başlar
ve sürekli kendisiyle kavga etmeye başlar. Baba her defasında kavga etmesini
gerektiren bir sebep olamayacağını her defasında anlatmaya çalıştı fakat
hergeçen gün çocuk daha çok hırçınlaşır. Bir gün babasına isyan ederek evden
kaçar. Baba onu her yerde aramasına rağmen bulamaz. Yıllar geçer baba aramasını
bırakmaz. Her yere haberler göndermeye devam eder. Çocuk bu durumu bilmesine rağmen inatçılığı
yüzenden geri dönmez. Bir gün sokakta kavga ederken öldürülür ve bir kenara
atılır. Tam o sırada baba oradan geçerken oğlunu tanır ve ona sarılır ama iş
işten çoktan geçmiştir. Kucaklayıp eve götürür oradan da bir morga ve güzel bir
mezar yaptırır kendisine. Ve mezar taşına “isyankar oğlum seni hep sevdim”
Tekvin kitabını okurken insanın
mükemmel yaratılmasından sonra özgür iradesini kullanarak yaratanına isyanına
tanık oluyoruz. Bildiğiniz gibi Tanrı insanı kendi benzeyişinde yaratıp onu
mükkemel bir bahçeye yerleştirdi. Bu bahçede her ihtiyaçları Tanrı tarafından
karşılanıyordu. Fakat insanın zayıf iradesi sonunda bu bahçeden yoksun kaldı.
İnsan mükemmelliyetciliği bırakarak zor bir yaşamı kabul etti. Bu zorlu yaşamda
günah hakimiyet gösteriyordu. Bütün
olumsuzluklara rağmen Tanrı yinede insanla ilişkisini koparmadı.
Böyle bir yaşantıda günahın
getireceği isyanlara bakacağız. Bildiğiniz gibi ilk isyan Yaratılış 4. bölümü
okurken tanık oluyoruz. Bu ilk isyan aynı zamanda iki farklı soyun başlangıcı
oldu. Doğruluk peşinde koşanlar ve karanlığı sevenler diye. Bu farklılık Adem ve Havva’nın iki oğlu olan Habil ve Kabil’in sundukları sunu sonunda
gerçekleşti
Habil'in imanla kuzu getirmesi
Tanrı’nın bağışlama ilkesinin kanıtıydı. Çünkü
Tanrı’nın sözü İbraniler 9:22 “Kan dökülmeksizin bağışlanma olmaz”
Habil'n öldürülmesinden sonra
Kabil’in gururlu, ben merkezci, Tanrı’dan uzak yürüyen huzursuz soyunun
gelişmesini tanımlar. Buna karşıt olarak. Rab'be yakaranların yani Tanrıyla
yürüyen bir soyun olduğudur. Bu Şit soyu. Tarihte bu iki soya örnek verecek
olursak, ilk çok eşli olan küstah övüngen Lamek Tekvin 4:19:24 Diğeri ise Tanrıyla yüzyıl yürüyen ve ölmeden
göğe alınan Hanok Yaratılış 5:21-24
Bu şekilde insanlar soylarını
sürdürdüler. Bu konuda Süleyman'ın Meselleri şöyle der:
Doğruların yolu şafak ışığı
gibidir, giderek öğle güneşinin parlaklığına erişir. Kötülerin yoluysa zifiri
karanlık gibidir. Neden tökezlendiklerini bilmezler... Öyle yol var ki, insana
düz gibi görünür, ama sonu ölümdür S. Mes. 4:18; 14:12
Şit soyu ne yazık ki insanlığı
olumsuz yönde etkiledi. İnsanın içindeki günah bu tür yaşantıya meyilli olduğu
için zamanla insanı yozlaştırdı. Cinsel özgürlük adı altında ilerleyen insan
artık hiçbir şeyden tatmin olamaz hale geldi. Tanrıya hakaretleri her gecen gün
artıyordu. Tanrının gözünde yeryüzü bozulmuş ve zorbalıklarla dolmuştu. Tanrı,
günahın korkunç etkilerinden ötürü çok üzülmüştü. Sabırlı olduğu için yargısını
geciktiriyordu. Ama kutsal olduğu içinde bir yargının olması gerekiyordu.
Yıllarca süren uyarılardan sonra korkunç tufanı gerçekleştirmeye karar verdi. Tanrının
planı bütün insanlığı yok etmekti. Fakat tek bir insan yüzünden aynı zamanda
bir kurtarış planı yaptı. Çünkü Tanrının gözünde doğru bir insan vardı. Bu
doğru insanı aynı kategoriye koyamazdı. Bu adama mükafatını ve sevgisini
vermeliydi. Adaletini gösterirken aynı zamanda merhametini ve sevgisini
gösteriyordu. Milyonlarca insanın içinde tek bir adamın bulunması ve bu tek
adam için çalışması düşündürücü bir olay. Bizler Bir canın kurtulması için ne
yapıyoruz. Tanrı tek canın kurtulması için büyük bir plan yaptı ve uygulamaya
koydu. Sen yanındaki komşun için nasıl bir kurtuluş planı yapıyor musun?
Rab’bin yaptığı kurtarış planına bakalım. Bu plan aynı zamanda ileride
yapılacak günah köleliğinden kurtarışı belirtiyordu.
Yaratılış 6. bölüm.
Nuh Rab'bin gözünde lütuf buldu
diye yazıyor. Burada Nuh’un Tanrıya yakınlığı konusunda yazıyor. Tanrı Nuh ile
konuşurken Nuh korkmuştu. Çünkü bu şekilde kendisinle yakın bir ilişki
kuracağını beklemiyordu. Korkusu ona rahatlık getirdi. Ve Tanrının her
söylediğini yapmaya onda bir istek doğurdu. Nuh Tanrının her dediğini yaptı.
Tanrı Nuh’a gemi yapmasını
söylediğinde belirtilen yerde deniz yoktu. Bu yüzden herkes onunla alay etti.
Tanrı söylediyse Tanrının bir bildiği var diyen Nuh insanların alaycı bakışları
karşısında çalışmasını sürdürdü. Çok zor bir ortam altında çalışmalıydı.
Düşünün siz Tanrının yargısını insanlara anlatıyorsunuz insanlar sizinle alay
ediyor. Nuh’un işi çok daha zordu. Hem tanrının yargısını insanlara anlattı hem
de Tanrının ondan yapmasını istediği gemiyi inşa ediyordu. Üstelik yaptığı gemi
çok büyük ve bu yaptığı gemiyi yüzdürecek bir su yoktu. Bu yüzden ona karşı
alay etmeleri çok daha fazlaydı. Ama Nuh yılmadı. Gemi yavaş yavaş şekil
alırken kapılar devamlı açıktı. Tanrı bu insanlardan bu kapıdan içeri girmesi
için çok bekledi. Ama insanlar girecekleri yerde daha çok hakaret ediyorlardı.
Derken Tanrı her şeyin bittiğini görünce Nuh’a kapıları kapamasını söyledi.
Yani artık yeter yargı zamanı geldi.
Yağmurlar başladı ve sular
yükselince dışarıdakiler Tanrının sözünün ne kadar gerçekçi olduğunu
anladıklarında iş işten çoktan geçmişti. Suların yükseldiği her dakika insanlar
yaptıklarına pişman olmuşlardı belki ama artık geri dönülmez bir yola
girilmişti. Ve o korkunç sonuç meydana geldi. Dışarıda kalan tüm nefes alan
canlılar ölmüştü. Nuh ve oğulları bu durum karşısında Tanrının gücüne bir kez
daha tanık olmuşlardı.
Tufandan hemen sonra Nuh yakmalık kurbanlar tanrıya sundu.
Nuh’un bu davranışı Tanrı’ya hoş göründü ve insanlığı tekrar kutsadı ve aynı zamanda
artık su ile insanları yok etmeyeceğine söz verdi.
|